Sergi, üstüne bir de kahve

Zaman sanki uçuyor; sekiz yıl olmuş bile... Çok özel bir sergi için Washington'a gitmiştik.Sergi özeldi, daha önce Türkiye sınırları dışına çıkmasına müsaade edilmemiş paha biçilmez Kur'an-ı Kerim nüshaları, ilk defa olarak, bir başka ülkeye sergi amacıyla gönderiliyordu.Smitsonian Esntitüsü'nün yıllar süren ısrarlı çabaları neticesinde, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın özel izni ve Koç Holding desteğiyle Washington'da açılan ''Kur'an-ı Kerim Sanatı: Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nin Hazineleri' adlı sergide yaptığımız röportajda, iş insanı Ali Koç'un söylediklerini unutmadım.Şöyle diyordu Koç:'İtiraf edeyim, Türkiye'de böylesine muhteşem bir koleksiyon olduğundan (bu sergi için hazırlıklar başlayana kadar) haberim yoktu. İyi şartlarda okumuş ve yetişmiş biri olarak haberim benim yoksa -ki bu benim eksikliğim- Batılının haberi olmasını nasıl bekleriz. Demek ki değerlerimizi önce kendimizin keşfetmeye ihtiyacı var.'Ali Koç gibi (açık yüreklilikle) itiraf edemesek de pek çoklarımızın haberi yok elimizdeki hazinelerden...Gitmesek de görmesek orada bir şeyler var, evet, biliyoruz ama işte uzaktan sevgi bizimkisi, ezberden...Kaç İstanbullu, anavatanından sonra en büyük ve nadir Çin porselenleri koleksiyonunun, işte oracıkta, burnumuzun dibindeki Topkapı Sarayı'nda bulunduğundan haberdar meselaİstanbul'da yaşayıp da Boğaziçi'ni bir de erguvan mevsiminde görmeyen, herhangi bir müzeden, kültür merkezinden içeri adımını atmamış ne çok hemşehrimiz vardır kim bilir.Derya içinde yaşayan fakat suyun farkında olmayan