Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum

Sanatçılarının, bilim insanlarının, aydınlarının, muhaliflerinin, farklı ve özgür seslerinin baskıya uğramalarını, tehdit edilmelerini, zindana atılmalarını sineye çeken bir toplum, kendi geleceğini belirleme hakkından vazgeçip korkuyu iktidar koltuğuna oturtmuş demektir. Korkunun hüküm sürdüğü bir toplumun genel psikolojisi de, Aziz Nesin'in bir kitabının başlığıyla söyleyecek olursak, "Korkudan Korkmak" şeklinde belirlenir.KORKUDAN KORKMAKŞöyle diyor Aziz Nesin: "İnsanın korkudan korkuya karşı moral yapısını koruması, a) Kendini korkutan güçle uyum sağlayarak; b) Ona boyun eğerek; c) Onunla özdeşleşerek; d) Ya da büsbütün edilgen kalıp 'hiçbir şey etmemek' yollarıyla sağlanabiliyor."Bu psikoloji yaygınlaşıp bireylerde içselleştikçe, onun dışına çıkmayı başarabilen özgür zihinler, sadece devletin değil toplumun da huzurunu bozan ve şu veya bu şekilde susturulmaları gereken "günah keçileri" haline getiriliyorlar.Ve ne acıdır ki bu susturma işini her zaman tüm ipleri tek elde toplanmış resmi makamlar veya yarı resmi "yandaş" mecralar üstlenmiyor. Bu genel akımın dışında kaldığına inandığınız kurumlarda da korkunun içselleştirilmesinden kaynaklanan bir "otosansür" ve susturma çabası göze çarpıyor. "Aman, muhalifler huzurumuzu bozmasın" kaygısı en olmayacak şeyleri yaptırıyor en düşünmediğiniz kurumlara. Pir Sultan Abdal'ın ölümsüzleşmiş dizeleriyle, "Şu ellerin taşı bana hiç değmez, ille dostun bir tek gülü yareler beni" demek geliyor insanın içinden.ATAOL BEHRAMOĞLU'NUN SİTEMİ"Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum" dizesinin ve daha nice dillerden düşmeyen dizelerin şairi, Türkiye'nin şairi ve "korkudan korkmayan" aydınlarından Ataol Behramoğlu'nun Aydın Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu Rusça Mütercim Tercümanlık Bölümü'ndeki görevine son verilmesi de insana ister istemez "Yine mi" sorusunu sordurtuyor. Osman Kavala'nın, Selahattin Demirtaş'ın, Mücella Yapıcı ve tüm Gezi davası tutuklularının ve daha pek çok muhalifin bir hukuk devletinde asla yaşanmaması gereken usullerle, siyasi saiklerle yaratılmış davalarla zindana atıldığı, anayasa ile tanıdığımız AİHM'nin peşpeşe kararlarına, dolayısıyla anayasaya rağmen adeta rehin alındığı bir memlekette, bir üniversite de muhalif bir şairin, akademisyenin işine son vermiş, çok mu, diye düşünebilirsiniz. Evet, çok!Ataol Behramoğlu, Cumhuriyet gazetesinde çıkan yazısında, "Öğretim üyeliği ya da herhangi bir görev hiç kuşkusuz sonsuza kadar