Her şeyin bir zamanı var

Her şeyin bir zamanı var. Ne kadar doğru, hayatın dolambaçlı yollarını ne kadar iyi tarif eden bir söz. Kırk yıl önceydi, yıl 1982. Yılmaz Güney'in son filmi "Duvar"ın çekimleri için Paris'in kuzeyindeki Senlis kentinde bulunan bir manastırdaydık. Bir gün Tuncel Kurtiz ve Yılmaz Güney'le birlikte otururken konu "Boynu Bükük Öldüler" romanına geldi. Yılmaz Güney'in 1961-1962'de Nevşehir Cezaevi'nde yatarken yazıp bitirdiği, Yenice köyünü, insanlarını, Yüreğir'i, Çukurova'yı henüz 24 yaşındayken anlattığı ve 1972'de Orhan Kemal Ödülü'nü kazanan romanı... Haliyle bu romanın filmi nasıl çekilir, o konuşuluyordu. Bu filmi çekmeyi çok istediği belliydi; ama yurt dışında yapılabilecek bir iş değildi; üstelik dört mevsimi kapsayan bir akış içinde gelişen böyle bir romanı çekmek çeşitli güçlükler içeriyordu. Epey konuştular Tuncel Kurtiz'le, sonra bana döndü, "Emel, biz çekemezsek hiç değilse sen oyununu yap" deyiverdi.YILMAZ GÜNEY'İN SOLUĞUGeldik 2011 yılına. Sevgili dostum Fırat Demirağ Adana Devlet Tiyatrosu müdürü olunca daha önce konuştuğumuz bu Yılmaz Güney projesini hemen hayata geçirmek istedi. Yılmaz Güney'i Adana'da sahneye taşımak mükemmel bir fikirdi. Ali Berktay oturdu, o koca romandan bir oyun çıkardı. Sonra Lemi Bilgin'i görevden aldılar, Fırat da istifa etti ve bizim proje rafa kalktı.Sonra bir on yıl daha geçti aradan, 2022'ye geldik. Adana Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu sahiplendi projeyi ve 3 Haziran'da dolu salonda bir prömiyer havasında geçen ilk seyircili genel provamızı yaptık. Yılmaz Güney'in sözü, soluğu dolaştı aramızda. Adana bir edebiyat ocağı aslında. Kimler çıkmamış Çukurova'nın verimli topraklarından: Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Muzaffer İzgü, Demirtaş Ceyhun, Nihat Ziyalan, Turan Oflazoğlu... Saymakla bitmez. Yılmaz Güney de sinemacı olmadan önce edebiyata yönelmişti. Şöyle anlatıyor romanı nasıl yazdığını: "Boynu Bükük Öldüler Nevşehir Cezaevi'nde, siyasiler koğuşunun en dip köşesinde, rutubetli bir duvara komşu bir ranzada, geceli gündüzlü on altı aylık bir çalışmanın ürünüdür. Ranzamdan hiç indirmediğim küçük bir masam vardı. Yatma zamanı gelince ayak ucuma çeker, ayaklarımı altına sokar uyurdum. Çoğunlukla anlattığım insanları görürdüm düşlerimde,