Belleksizleşmeye direnmek,

"100. yılını kutlamaya hazırlandığımız Cumhuriyetin kuruluşuna giden yoldaki en önemli kilometre taşlarından biri, belki de birincisi Büyük Taarruz'la gelen 30 Ağustos zaferidir. Bu zafer, on yıl sürmüş savaşların ardından bitap düşmüş bir halkın, inancını herkese aşılamayı bilmiş siyasi ve askeri bir dehanın, Mustafa Kemal'in önderliğinde silkinip ayağa kalkmasının resmidir. Yıkılmış bir imparatorluğun küllerinden Anadolu'da yeni bir devlet ve bir ulus doğduğunun habercisidir.ANADOLU'NUN ÖNEMİAslında 100. yıl pek çok alanda değerlendirme yapmak için kullanılabilecek bir dönüm noktası oluşturuyor. Öyle ya, yüz yıl önce neredeydik, şimdi neredeyiz ve arada neler oldu sorusunun her alanda sorulabileceği, tartışılabileceği anlamlı bir nokta bu. Aşırı kutuplaşmanın tartışmaları soldurduğu, sürekli aynı fay hatları üzerinde çekişmenin yaratıcı düşünmeyi körelttiği günlerden geçiyoruz. Tabii ki bu durumun çok nesnel sebepleri de var. Ama her şeye karşın pes etmemek, siyasetin ezici baskısına rağmen çalıştığımız alanlarda fikir üretmekten, düşünmekten vazgeçmemek, fay hatlarına hapsolmayı reddetmek gerektiğini düşünüyorum.Tiyatro tarihinin sessiz ama görkemli tanıklarının, antik tiyatroların her yerde karşımıza çıktığı toprakların üzerinde yaşıyoruz. Antik tiyatronun mitoslarla ritüellerin kaynaşmasından doğduğu kabul edilir. Anadolu ise deyim yerindeyse bir mitos ve ritüel cennetidir. Bu zenginlik hem yarımadanın en eski çağlardan bu yana (Göbeklitepe tarihi iyice gerilere, 10 bin yıl önceye götürüyor) çeşitli uygarlıkların beşiği olmasından hem de uygarlıklar arasında etkileşimlerin, alışverişlerin yaşandığı bir kavşak noktası olmasından kaynaklanır. Arkeolojik kazılarda Sümer esinli Babil destanı "Gılgamış"ın Hititçe çevirilerinin bulunması bugünün iletişim olanaklarıyla kıyaslanamayacak bir çağda Anadolu'daki mitos alışverişinin önemi konusunda bir fikir verebilir.KOLEKTİF BİLİNÇALTIAnalitik psikolojinin kurucusu olan Carl Gustav Jung, mitolojiyi insanlığın kolektif bilinçaltının (veya bilinçdışının) ifadesi diye nitelemişti. Ortak çağrışım zeminlerine dayanmak zorunda olan tiyatro gibi sanat dalları açısından, bulundukları coğrafyaların "kolektif bilinçaltı"nı oluşturan mitosların ve onların gerisindeki ritüellerin, kültürel köklerin ve birikimin önemi buradan kaynaklanır.Yeri asla doldurulamayan Prof. Dr. Metin And gibi hocalarımız yıllar yılı iğneyle kuyu kazar gibi yaptıkları araştırmalarla bu birikimin kayda geçirilmesine uğraştılar, önemine dikkat çektiler. Ama bu araştırmalar tiyatro sahnelerinde yeterli karşılığı bulamadı. Yıllar önce, 1990'lı yıllarda kaleme aldığım bir yazıda şöyle demiştim: "Yaklaşık 150 yıldır kendimize model olarak seçtiğimiz,