Tilki vaaz verdiğinde

CHP lideri Kemal Kılıçdaraoğlu'nun başörtüsü çıkışı bir hafızayı yeniden tazeledi. Kişisel tarihim başörtüsü yasaklarıyla mücadele içinde geçti, pek çok arkadaşım gibi. Bunu yaparken de dik duruş sergilemeyi, bir zihniyete boyun eğmemeyi, yasaklara rağmen var olmaya, üretmeye, çalışmaya devam etmeyi hayatımın en özet cümlesi olarak kurabilirim. Pek çok hemcinsim gibi zor bir hayatın içinden geçerken, yasaklardan ziyade yasakları normal gören zihniyete karşı varoluş mücadelesi ömrümüzü tüketti diyebilirim. Siyaset yapmak gerektirdikleri itibariyle karakterime uymasa da burada var oluşumun ve devam etmemin ana sebebi de budur. Başörtüsü mücadelesinin sembol değeriyle neye ve kime karşı verildiğinin yeterince anlatılamadığını düşünmemin sebebi de budur. Çünkü başörtüsünü yasaklıymış gibi algılatan devlet yaklaşımı modern ulus devlet olma süreciyle başlar, Cumhuriyet ile keskinleşir, muhtelif görüşlerdeki iktidarlar döneminde desteklenir, ideolojik bir bakışın baş argümanı haline gelir. Başörtüsü yasakları ne 12 Eylül askeri darbesi ertesinde yeni kurulan dönemin YÖK başkanının çıkardığı türban yönetmeliği ile başlar ne de eylemlerle Özetle yasaklar Cumhuriyet'in merkezinde rejimi koruyan nüve olarak konumlanmıştır. Bu konulara çok çalışmış birisi olarak başörtüsünü yasaklayan tek bir yasa olmadığını söyleyebilirim. Ayrıca hukuk açısından konuya bakacak olursak kural özgürlüktür, istisna yasaktır. İstisnaları yasalarla tanımlamaya kalkarsak sayfalarca kanun maddelerine ihtiyaç olur. Başörtülü şuralara şuralara girebilir demek, istisnayı böyle tanımlamak, özgürlüklerin ruhuna da aykırıdır.Bu konuda başörtüsünü tanımlayan bir yasa çıkarmak Ak Parti'nin gündeminde en çok tartışılan konu olmuştur. Burada gösterilen hassasiyet seçmen avı odaklı bir iş yapıp geçmekten ziyade özgürlükleri esaslı biçimde garantiye alan bir değişikliğe gitmek olmuştur. Bu yaklaşımla başörtüsü istisnasını içeren bir maddenin özgürlüklerin ruhuna ve çerçevesine aykırı olma ihtimaline karşı pek çok hukukçunun önerisiyle 2004 yılında, Cemil Çiçek'in Adalet Bakanlığı döneminde Anayasa değiştirilmiş, 10. Madde'de yapılan değişiklikle istisnai bir hal olan başörtüsünü tanımlamadan eşitliği garanti altına almış, devleti de bunun garantörü ilan etmiştir: "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür." Nitekim pek çok serbestiye yol açan bu Anayasa maddesi o dönemde çok tartışılmış, her yerde CHP tarafından "şeriat özlemi" suçlaması ve karşı devrim argümanı olarak temcit pilavı gibi öne sürülmüştür.Bu konunun uzun ve kat edilmesi zor bir yol olduğuna yakından şahit olan birisiyim. Cumhurbaşkanı'mızın bu konuya ilişkin itidal, cesaret ve yönetim bilgisi olmasaydı uzun süre çözülemeyen bir mesele olarak varlığını sürdürürdü. Ancak konu onun yönetiminde en üst düzeyde kamusal alanda kalıcı olacak biçimde çözülmüş, ideolojik ulus kimliğinin en net tezahür ettiği dış temsiller dahil sorun olmaktan çıkarılmıştır. Özetle "ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz."657 SAYILI DEVLET MEMURLARI KANUNU'NUN 125 EA BENDİBaşörtüsünü istisna olarak yasaklayan yönetmeliklerin yanısıra 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125 EA bendindeki kılık kıyafet sınırlarıydı. 125 EA, 28 Şubat döneminde 3 bine yakın başörtülü öğretmenin memurluktan atılmasına gerekçe oluşturdu. Bu maddeyle görevden atılanlar hiçbir mahkemede