Kimin Avrupa'sı Halkın mı şirketlerin mi

Yeni Şafak Ayşe Böhürler - Kimin Avrupa'sı... Halkın mı şirketlerin miAttac, Avrupa demokrasilerinin ikircikli duruşları, zayıf yanları üzerine araştırma ve yayın yapan kuruluşlardan birincisi. "Başka bir Avrupa Mümkün mü" sorusuna yanıt arayan entelektüellerden oluşuyor. "Kimin Avrupası" ismiyle Türkçeye çevrilen kitap, uzun süredir kütüphanemde duruyordu. Bizde vize başvurusunda bulunan 270 bin Türk olduğunu ve bunların çoğunluk 'ret' aldığı bugünlerde kitaba göz atayım istedim.Bizdeki aşırı Batılılaşma taraftarlarının ve Avrupa hayranlığının tarihi elbette çok eski!Bu muhteşem Avrupa algısı ne bu iktidar döneminde oluştu ne de Cumhuriyet'te. Prof. Dr. Ali Birinci ile son yaptığımız Türk Kahvesi'nde, "bedeni İstanbul'da, aklı fikri Paris'te, kafası karışık 19. yüzyıl aydını" üzerine konuştuğumuzda bu hayranlığın sadece seküler kesimde değil dindar kesimde de söz konusu olduğunu örnekleriyle anlatmıştı. Bugün de durum farklı değil. Maksadım Avrupa'yı kötülemek filan da değil. İyi ve kötü etiketlerinin göreceliğine teslim olmadan dünyayı anlamaya çalışmanın peşinde olmak gerektiğine inanıyorum.Demokrasi, devlet ve yönetim sorunları sadece gelişmiş ülkelerde değil en gelişmiş ülkeler için bile tartışılıyor ki oralarda çok daha hızla yükselen aşırı sağ akımları bu çelişkiler besliyor.Siyaset bilimciler, 1980 sonrası neoliberal politikaların yükseldiği dönemdeki -piyasadan çekilmesi beklenen- ulus devletlerin 2008 ekonomik krizi ve pandemi ile birlikte ekonomik aktör olarak piyasaya dönüşünün açtığı kafa karışıklığı ve sistemsel sorunlara bir hayli dikkat çekiyorlar. Bu değişimin demokrasileri etkilemesi kaçınılmaz. Finans ve dijital kapitalizm karşısında devletin halkını koruması, desteklemesi söz konusu olduğunda şirketlerin ve devletlerin karşı karşıya gelmemesi düşünülemez. Bu yüzyılda demokrasi ve ulus devletlerin geçirdiği ve geçirmekte olduğu değişim başka bir tartışma konusu. Ancak Attac gurubunun tartışmaya açtığı "Avrupa'yı kim yönetiyor, halk mı şirketler mi" sorusuna oradan lobicilik faaliyeti üzerinden bir iki alıntı ile dikkat çekmek istiyorum. Demokrasinin "salt halk iradesi" olduğu şeklindeki algı üzerine düşünmek üzerine" Avrupa Birliği'ne bağlı yasaların 25'inin, çevre ile ilgili konulardaki yasaların 80'inin Brüksel'de yapılmasıyla birlikte dünya ticaretine yön veren şirketlerin halkla ilişkiler firmaları ve lobi şirketleri Brüksel'e yerleşerek büyük bir iktidar gücü kazanmış durumdalar. Bu makalenin yazıldığı (2005) yıllarda Avrupa mıntıkası olarak tanımlanan bölgede AB kuruluşlarını etkilemek amacıyla tam zamanlı 15 bin lobicinin iş başında olduğu belirtiliyor.Lobiclerin 80'inden fazlası şirketlerin çıkarlarını temsil ediyor. Loby Business'ın kısaltması olan Brüksel 'Lobi-Biz'in o yıllarda yıllık cirosu 750 milyon ile 1 milyar EuroÖzellikle Avrupa Sanayicileri Yuvarlak Masası (ERT) Avrupa Komisyonu'yla stratejik bir ortaklık kurarak birleşme sürecinin oluşmasında ve hızlanmasında aktif rol oynamış.80'lerin ikinci yarısıyla birlikte Avrupa'nın büyük şirketlerinin 45 icra kurulu başkanından oluşan bu güçlü kulüp neoliberal politikaların ve reformların itici gücü olmuş"Bu makalenin yazarları (Oliver Hüdeman ve Eric Wesslius) seçmenlerle hiç teması olmayan lobicilerin karar alıcılar üzerindeki etkisini rakamlarla ortaya koyuyor. Mesela o dönemlerin PR devi olan Burson Marsteller 55 bin