Yüreğimiz Doğu Türkistan'da!

Resmi sınırlarımız Edirne'den başlayıp Ardahan'da bitiyor olabilir. Sorumluluk sahamız ise bu sınırların çok ötesinde; zulmün yaşandığı, mazlumların olduğu her yerdir. Komşularımız Irak ve Suriye. Sarışın yol arkadaşımız Bosna. Kardeşimiz Filistin. Uzaktaki akrabamız Doğu Türkistan.

Tam da bu yüzden: Çetnik Sırp soykırımına maruz kalan Boşnaklar, Yunan mezalimine uğrayan Arnavutlar, Siyonist İsrail saldırısı altındaki Filistinliler ve Komünist Çin işkencesini yaşayan Uygur Türkleri buraya gelir, Türkiye'ye sığınır.

Gücümüzün yetmediği konular, elimizin uzanamadığı beldeler elbette var. Mesela, Osmanlı'nın en kuvvetli döneminde, Endülüs'te yaşanan Müslüman kıyımı ve bu toprakların kaybedilmesi.

Bir önek daha: Türkiye Cumhuriyeti'nin en güçlü olduğu bugünlerde, Doğu Türkistan'ın acıklı durumu hepimizin malumudur. Doğu Türkistan, maalesef çağımızın Endülüs'ü haline geldi.

Evet, Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz, büyük bir acımasızlığın ortasında, derin bir merhametsizliğin içindeler. Sindirme, yıldırma ve asimilasyon. Kültürel mezalim, etnik soykırım ve her türlü barbarlık. Ne ararsanız var.

Doğu Türkistan'da yaşananlar, İHH İnsani Yardım Vakfı'na bağlı İNSAMER araştırma merkezi tarafından bir rapor haline getirilmiş. Titiz bir çalışmanın ürünü olan Doğu Türkistan'da Toplama Kampları, Adım Adım Soykırım isimli bu raporu, mutlaka okumalısınız. (Murat Yılmaz, 136 Sayfa, 2020.)

Raporun önsözünden bir cümle: "Doğu Türkistan genelinde sayıları bin 200'ü geçen toplama kamplarında tutulan 3 milyon insan ve en az bir o kadar da acı hikâye var."

Komünist Çin'in resmî söylemiyle zorunlu "Mesleki Eğitim ve Öğretim Merkezleri" bünyesinde dünyanın en ağır işkence ve hak mahrumiyetlerine maruz bırakılan milyonlarca insan.

Çırılçıplak hâlde, aç, susuz ve uykusuz bekletilenler. Dayak, tecavüz ve cinsel şiddete maruz bırakılanlar. İnanç ve değerlerini inkâra zorlananlar. Domuz eti yedirilip, içki içirilenler.

Çocukları kreş ve yatılı okullara kapatılanlar. Çin Komünist Partisi'nin ideolojik söylemlerini, marş ve şiirlerini ezberlemek zorunda bırakılanlar.

Çin'in İstanbul Başkonsolosu Cui Wei, bu toplama kamplarında zulmedilen Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz için,hiç utanmadan "Beyinleri hastalandı. Bu hastalığı tedavi etmek için o okulları kurduk"dedi.

Hadsiz başkonsolosun, gözümüzün içine bakarak, hakaret ettikleri bizim özbeöz kardeşlerimiz. Peki, bizler, kardeşlerimizi ve onların haklarını koruyabiliyor muyuz Belki, önce şu soru cevaplanmalı: Doğu Türkistan'da yaşayanlar ve yaşananlar, ne kadar gündemimize geliyor, getiriliyor

Sorular burada dursun, ama biz devam edelim.

Toplama kampına gönderilmek için camiye gitmek, namaz kılmak, oruç tutmak, alkol kullanmamak yeterli. 45 yaşından genç veya Çin bayrağı bulunan bölgelerde yer alan kadınların başörtü takması, okul ve resmi dairelerde ana dilini kullanması da bu kapsamda.

WhatsApp uygulamasına sahip olmak. Skype veya WeChat gibi uygulamalarla, ülke dışından birisiyle, konuşmak. Çadır, pusula ve kaynak makinesi sahibi olmak. Güneş doğmadan kahvaltı yapmak. Bunlar da toplama kampına gönderilmeyi gerektiren, 'işaretler' arasında yer alıyor.

Komünist Çin'in Doğu Türkistanlı Müslümanlara yönelik hak ihlalleri, sadece toplama kamplarına has değil, hayatın hemen her alanına sirayet etmiş.

Çin hükümeti, Doğu Türkistanlıların, aile mahremiyetini açıkça ihlal ediyor. Etnik Han Çinlileri, istedikleri zaman, Müslümanların evine gelebiliyor; istedikleri gibi yiyip içip, yatabiliyor.

Müslüman bacılarımız, zorla, etnik Han Çinlileri ile evlendiriliyor. Ayrıca doğum kontrolü politikası adı altında zorla kürtaja tabi tutuluyor, kısırlaştırılıyor.