Türkiye'nin düşmanları...

Türkiye'nin düşmanları...

AYHAN DEMİR

Türkiye, son çeyrek asır hariç, cumhuriyet sonrasında dostunu düşmanını ayırt edememiş bir ülkedir. Ayırt etse bile, bunu dillendirememiştir.

Şöyle ifade etmek de mümkündür: Gerçek düşmanlar varken ve bunlar ülkemiz aleyhine her türlü yıkıcı faaliyette bulunurlarken, milletimize suni düşmanlar takdim edilmiştir. İran, Suriye, Irak vs.

Ülkenin resmi politikasına ve hassas dengelerine göre değil de adeta kişi ve kurumların duruşuna, durumuna, dünya görüşüne göre "düşman" tanımı yapılmıştır.

Geçmiş hükümetlerin tavrı malumdur: "Dostumuz, müttefikimiz, stratejik ortağımız" vesaire. Milletimizin tavrı ise oldukça nettir. Türk halkı, Türkiye'nin düşmanları söz konusu olduğunda, tam bir mutabakat içerisindedir.

Yapılan anketler gösteriyor ki, Türk insanının yüzde 85 gibi ezici bir çoğunluğu; Amerika ve israil'i sevmiyor. Bu ülkelerin, Türkiye'nin geleceğinitehdit ettiklerini düşünüyor. Bir başka ifadeyle: Aziz milletimiz, Amerika ve israil'i düşman olarak kabul ediyor.

Yeri gelmişken

Birileri, Türk halkının şu veya bu isim altında kutuplaştığından dem vuruyor. Türkiye'de bir kutuplaşma olduğu doğrudur. Bu kutuplaşma "Yeniden Büyük Türkiye" diyen ve dostunu, düşmanını iyi bilenler ile diğerleri arasındadır.

Devam edelim.

Şimdi burada, uzun uzadıya, Amerika'nın ülkemize yaptığı fenalıkları yazacak değilim. Fakat milletimizin en büyük tehlike olarak Amerika'yı görmesi, elbette boşuna değildir.

İsterseniz küçük bir liste yapalım.

Irak'ın işgali sırasında, Türkiye'yi yok saymıştır. Süleymaniye şehrinde Türk askerlerinin başına çuval geçirmiştir.

Kıbrıs Barış Harekâtı'na karşı çıkmış, bu yüzden, Türkiye'ye ambargo uygulamıştır. Haşhaş üretimine bile müdahale etmiştir.

Ege denizindeki ortak tatbikatta, Amerikan savaş gemisinden atılan füze, en seçkin savaş gemilerimizden Muavenet'i batırmıştır.

İşgalci Yunan askerlerini İzmir'e çıkaran filonun içerisinde Amerikan gemileri de vardı. Yunan askerlerinin İzmir'den tahliyesi sırasında da Amerikan gemileri görev almıştır.

Amerika, Lozan Barış Antlaşması'nı imzalamaya yanaşmamıştır. Montrö'ye de imza atmamıştır.

Türkiye'ye özellikle Yahudi kökenli büyükelçiler atamışlardır. Bu elçilerin birinci vazifesi, Türkiye ile İslam dünyası arasına set çekmek olmuştur.

Türkiye'nin tüm ısrarlarına rağmen, ne bölücü terör örgütüne ne de Irak ve Suriye'deki kollarına hiçbir operasyon yapmamıştır. Aksine, her türlü desteği vermiştir.

Türkiye'deki darbelerin arkasında Amerika'nın olduğu, herkes tarafından bilinmektedir.

Eşref Bitlis Paşa'yı şehit edenler ya da Ermenileri kışkırtanlar da onlardır.

Birinci Cihan Harbi sırasında bir zabitimizin yazdığı gibi: Ah intikam!

Listeyi metrelerce uzatabiliriz. Uzatmayalım, ama yol arkadaşı ile devam edelim.

Şu soruyu yöneltenler olabilir: "Bu nasıl düşman kabul etmek ki, Türkiye, israil'i ilk tanıyan Müslüman ülke olmuştur"

İşin doğrusu şudur: israil'i tanıyanlar Türkiyeli Müslümanlar değil; Türkiye'deki masonlar, dönmeler, gizli yahudiler ve onların uşaklarıdır.

"Bir arkadaşımla İnci Sineması'na gitmiştik. O yıllarda, film başlamadan önce 'Dünya haberleri' gösterilirdi. Bu haberler sırasında, israil askerlerinin bir Mısır tankını, içindeki ölü Mısırlılarla birlikte ele geçirdikleri ve ellerindeki israil bayrağını açarak tank üzerine çıktıkları gösterildi. Salondaki alkış gürültüsü kulaklarımdan hâlâ gitmiyor. Haberler bitip asıl film beklenirken, yanımdaki arkadaşa bu sahneyi niye alkışladığını sordum. Günümüzde tanınmış bir doktor olan bu kişi, "Yok artık, bir de Arapları mı tutuyorsun Onların Birinci Dünya Savaşı'nda bize yaptıklarına karşı benim alkışım az bile" demez mi"