Türk mü, Türkiyeli mi

Bir soru ile başlayalım: Aynı dili konuşmak, anlaşmak için yeterli midir

Anlaşmak için, aynı dili konuşmak yeterli olsaydı: Bosna Hersek devletinin kurucu üç etnik unsuru olan Sırplar, Hırvatlar ve Boşnaklar, aynı dili konuşuyor, aynı kelimeleri kullanıyorlar. Fakat bir türlü anlaşamıyorlar. Bu ülkede hemen hemen her şeyin üç farklı anlamı var.

Aynı dili konuşmak, anlaşmak için yeterliyse: Bunu nasıl izah edeceğiz

Hazreti Mevlana şöyle söyler: Aynı dili konuşanlar değil, aynı haliduyguları paylaşanlar anlaşabilir.

O halde, anlaşmak için aynı dili konuşmak yeterli değildir. Aynı hassasiyetlere, aynı hasletleri sahip olmak da gerekiyor. Yaşadığımız birçok sıkıntının temelinde işte bu gerçek vardır.

Hatırlayın: Millet hayatına kasteden FETÖ mensupları, "Türkçeyi, dünyanın en ücra köşelerine kadar taşıdıklarını" söyleyerek kendilerini savunmaya çalışıyorlardı. Tam bir illüzyon, düpedüz bir kandırmaca.

"Türkçe konuşmanın" bir diğer anlamı, İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin nasihatine uyup, "Hakkı söyleme konusunda, sultan dâhil hiç kimseden korkmamak" demektir.

Bununla birlikte: Mühim olan Türkçe konuşmak değil, Türkçe düşünmektir. Çünkü söyleyecek sözü olmayanın hangi dili konuştuğu önemli değildir.

Türk milletine karşı mesuliyet hissetmeyen, Hakkı temsilteslim etmeyen hiç kimse "Türk" veveya "Türkçe konuşmuş" sayılmaz.

Buradan şuraya geçelim: Anadolu ve Batı Türkistan (Balkanlarda) coğrafyasında anlam kazanan Türklük ve dolayısıyla Türk, tarihi kazanımların verdiği bir hak ve bu hakkın beraberinde getirdiği bir vazifedir.

Kurşunlu İşkodra'da, Gazi Hüsrev Bey Saraybosna'da, Mustafa Paşa Üsküp'te, Sinan Paşa Prizren'de bulunduğu için kazanılmış bir seçkinlik.

Bayraklı Belgrad'da, Banyabaşı Sofya'da, Fethiye Atina'da, Selimiye Edirne'de ve Süleymaniye İstanbul'da bulundu için yüklenilen bir sorumluluk.

Şimdi de şuradan buraya: Başkalarının hikâyelerini, masallarını ve destanlarını ancak kendi hikâye, masal ve destanlarını bilenler anlayabilir. Bundan dolayı biz Türkler, kendi hikâyelerimizi korumalı, kendi masallarımızı aktarmalı ve kendi destanlarımızı anlatmalıyız.

Bir milletin hikâyelerini, masallarını ve destanlarını hayatta tutan iki unsurdan bir tanesi din, diğeri de dildir. Öyleyse Anadolu'nun ve Batı Türkistan'ın evlatları, Türklük, Türkçe ve Türkoloji bayrağını her daim dalgalandırmalılar.

Tam da bu niyetle: Saraybosna Yunus Emre Enstitüsü ve