Narin bir mesele: Çocuklarımız

İnsanların zayıf noktalarına "aşil'in topuğu" adı verilir. Her insanın zayıf bir noktası vardır. Evli insanların zayıf noktaları, çocuklarıdır.

Annemden sık sık duymuşumdur: "Bir evlat kaç yılda meydana geliyor, biliyor musun" Evet, artık biliyorum. İki evladım var: Bir kız, bir erkek.

Çocukluk, insanın başlangıç noktasıdır, cennettir. Bu yüzden, çocuklardan derin bir nefes alır, "cennet kokuyor" deriz.

Çocuk, evin neşesidir. Gülen yüzümüzdür. Günün tüm yorgunluğu, derdi, tasası ve kederi, onlarla bir araya gelince unutulur. Çocuksuz evler ise meyvesiz ağaçlar gibi daima dertlidir.

Çocuk, ailenin çimentosudur. Eşler arasında geçimsizlik olsa bile, çocukların hatırına, bu sıkıntıya katlanılır. Bilinir ki, aile parçalanırsa, büyük ihtimalle, çocukların düşecekleri yer batakhane ya da kötü niyetli kişilerin kollarıdır! Buna karşılık, sabrın sonu selamettir; her sıkıntının sonu ferahlıktır.

Çocuğa verilen emek, asla ziyan olmaz. "Yaşlanınca ne olacağım" sorusunun cevabı çocuklarımızdadır. Elden ayaktan düşen anne babaya, çocukları bakar. Vatan ve milletin geleceği de onlara emanettir. İşte tam bu sebeple, bütün gücümüzle, çocuklarımızı İslam şemsiyesi altında tutarak yetiştirmek mecburiyetindeyiz.

Çocuk, dünyanın sertliğini giderir, zorluğunu yumuşatır, acısını hafifletir. Behçet Necatigil'in Çocuklar isimli şiirinde söylediği gibi: "Biz böyle eğilmezdik, çocuklar olmasaydı."

Çocuklarla beraber, bereket ve merhamet verilir. Çocuklar, bize merhameti öğretir, merhamet duygumuzu çoğaltır. Evlenip sıcak bir yuva kuramayan, çocuk çocuğa karışmayan insanlar, genellikle, belli bir yaştan sonra geçimsiz kişiler olup çıkarlar.

Çocuklar, tıpkı dinimiz, eşimiz ve yaptığımız işler gibi önce Allah'a, sonra bizlere emanettir. Evvela evlatlarımıza karşı adil ve merhametli olmalıyız. Çocuklarına özen göstermeyen emaneti ihmal etmiş olur. Mümin kimse, emanete ihmal etmez. Evlatlarımıza, şefkatin getirdiği serinlikle yaklaşmalıyız.

Anadolu'da, bir dilektir, duadır: "Allah hayırlı evlat nasip etsin." Çocuk dünyaya gelince de "vatana ve millete hayırlı olsun" diye dua edilir. Hayırsızlık ile hainlik, milletimizin gözünde, aynı anlama gelir.

Her anne ve baba, çocuklarının hayırlı bir evlat haline gelmesini ister. Kim istemez Fakat önemli bir hatırlatma: Evlatlarımızı kaynağı sıkıntılı lokmalarla büyütürsek ne olur Bu soru sadece burada değil, aklımızın bir köşesinde dursun. Biz cevabı tersten verelim: Helal lokmayla büyütülmüş evlatlar, Allah'ın izniyle, hayırlı olurlar. Hem bize, hem de vatana ve millete.

Çocuklar, ümidimiz, kuvvetimiz; sadece geleceğimiz değil, aynı zamanda geçmişimizdir. Milletler, evlatlarıyla nefes alırlar. Ülkemizi düşünüyorsak, işe öncelikle evlatlarımızla başlamalıyız.

Hal böyle olunca soru şu: Fedakârlıklarla, özenle ve itinayla büyüttüğümüz çocuklarımızı dünyanın tehlikelerine karşı yeterince koruyabiliyor muyuz

Hep beraber yaşıyoruz: Küçücük ve tertemiz evlatlarımız, çok feci akıbetlere maruz kalıyor. Evlatlarımız zayi ediliyor. Milli neşemiz bir bataklığa doğru çekiliyor.

Sekiz yaşındaki Narin kızımızın hepimizi kahreden akıbetini duymayan kalmadı. İki yaşındaki Sıla bebeğin başına gelenler karşısında ise kelimeler yetersiz kalıyor. Bu çocukların hesabını nasıl vereceğiz

Aklıma sadece şu söz geliyor, başka bir şey gelmiyor: Kork, Allah'tan korkmayandan!

Ne yazık ki acının ve acımasızlığın örnekleri her geçen gün çoğalıyor. Üzüntümüz, öfkemiz ve mesuliyetimiz her geçen gün artıyor. Suriye, Arakan ve Filistin'de yaşanan kıyımlar. Çocuklarımız kimyasal silahlarla, genç kızlarımız keskin nişancılarla şehit ediliyor. Ziyan olmuş çocuklar, kavrulmuş bedenler, sönmüş ocaklar. Müminler kardeştir. Kardeşlerimizin çocukları, bizim de çocuklarımızdır. Mesuliyetimiz altındadır.