Hüzünlü Kasım
Genel kanaatin aksine: Kayıplar, kazançlardan daha öğreticidir. Hüzünlerin birleştirici gücü yüksektir. Acılar, husumeti erteler. Ölümler, insanları bir araya getirir, toplumsal kaynaşmayı sağlar. Bu sebeple, Kasım ayının bizde (Türk milletinde) ayrı bir önemi vardır.
Evet, yüzlerce kazâ (ilçe) ve onlarca sancak (vilayet) kaybettiğimiz, büyük bozgun: Balkan Savaşı. Telafisi imkânsız kayıplar, yıkımlar ve acılar. Yüreğimizi dağlayan Rumeli türküleri ve tüyler ürpertici kıyım hikâyeleri.
Ardından, Bulgar ordusunun Çatalca önlerine gelişi: 11 Kasım 1912.Ve Çatalca Savunması esnasında şehit olan Alaiye Redif Taburu'nın acıklı hikâyesi: 17-18 Kasım 1912.
Bu uzun girişten sonra, Çatalca Savunma Hattı'nın hikâyesi ile devam edelim.
Yıl 1878.
Terkos ve Büyükçekmece gölleri arasındaki yüksek alanlara, Alman istihkâmcı Von Bluhm tarafından, Çatalca Hattı tasarlanıyor. Dünyanın en iyi savunma sistemlerinden biri inşa ediliyor. Tren ve araç yolları, cephanelikler, telgraf ve telefon odaları, topçu tabyaları ile sürekli geliştiriliyor. Rus taarruzuna karşı, sadece 35 kilometre mesafedeki, İstanbul'u savunmak için.
Yıl 1912.
3 Kasım'da asırlardır İslâm yurdu olan Drama ve Vardar Yenicesi, birçok köyü ve kazasıyla birlikte, elimizden çıkıyor. Bitmedi. 4 Kasım, Pirlepe, 5 Kasım, Preveze ve 6 Kasım, Kavala. 9 Kasım'da tek bir kurşun atmadan, Selânik şehri, Yunanlılara teslim ediliyor.
Çözülme sürüyor, kayıplarımız artarak devam ediyor: Manastır 18 Kasım, Ohri, Gümülcine ve Dedeağaç 21 Kasım, Tiran 28 Kasım. 1 Aralık'ta Elbasan da düşüyor. Yanya ve İşkodra, biraz daha yaşıyor. 6 Mart ve 20 Nisan 1913.
Gelelim diğer tarafa.
Birinci Balkan Harbi'nde, Bulgar ordusu şaşılacak bir hızla, Çatalca önlerine gelir. İstanbul ile arada sadece bu savunma hattı vardır. Bu hattın geçilmesi halinde, milletimiz, büyük bir felaketle karşı karşıya kalacaktır.
Hal böyle olunca, Çatalca Hattı, adeta, Balkan Harbi'nin Çanakkalesi haline gelir. Çamurlu yollarda yalınayak yürüyen köylüler, perişan haldeki askerler. Son bir gayretle, düşmanı saf dışı etmek için verilen mücadele. Şiddetli çarpışmalar, göğüs göğse bir muharebe.
Alaiye Redif Taburu, takviye olarak Dağyenice mevkiine, İleri Tabya'ya gönderilir. Alaiye, adından anlaşılacağı gibi, Alanya demektir. Redif ise yedek asker. Yani belli bir yaşın üstünde olanlar. Birçoğu askerliği unutmuş, çoluk çocuğa karışmış kimseler.
Taburun toplam mevcudu 157 kişidir. Uzun yoldan gelmiş, yeterli eğitim almamışlar. Gece olunca, birçoğu, hiçbir savunma düzeni almadan siperde uyuyakalır. 17 Kasım'daki taarruzda başarısız olan Bulgar birlikleri, ertesi gün yeniden harekete geçerler. Sabaha karşı, mevzilerimize, bir baskın düzenlerler.Yüzlerce askerimiz, süngüyle şehit edilir. Alaiye Redif Taburu'nu oluşturan dört bölükten üçü de bunlar arasındadır. Hava soğuk ve yağışlıdır. Üzerine bir de yorgunluk, açlık ve uyku. Siperlerden çıkmaya bile fırsat bulamazlar.
Savunma hattı, 500 metre kadar yarılır. 87'nci Alay'ın sorumluluk sahasında olan, İleri Tabya ele geçirilir. Burası, Bulgarların savaş boyunca ulaştığı en uç noktadır. Savaşın kaderini değiştirebilecek bu gelişmeyi, ilk etapta, her iki taraf da fark edemez. Sabah olunca, Üçüncü Kolordu Komutanı Mahmut Muhtar Paşa, kurmaylarıyla birlikte, savunma hattını teftişe çıkar. İleri Tabya önünde, mevzilerden, kendilerine ateş açılır. Paşa ve kurmay heyetinin yarısı yaralanır. At sırtında olduklarından, kıl payı esaretten kurtulurlar.Savunma hattının yarıldığı, bu esnada anlaşılır.