Arnavutluk'ta Ramazan
Arnavutluk'ta Ramazan
AYHAN DEMİR
Arnavutluk devleti, Osmanlı'dan ayrılarak bağımsızlığını ilan ettiği ilk yıllarda, Ramazan orucunu büyük bir saygı ile karşılıyordu. İşçiler, devlet adamları ve hatta okullar, Ramazan ayında ayrıcalıklı bir şekilde ele alınıyordu.
Öyle ki, bağımsızlığın sekizinci yılana denk gelen 1920'de, Arnavutluk devleti Arnavut İslam Cemaatine bir yazı gönderdi. Bu yazıda şu sorusu gündeme getirilerek, bu mesele, eğitim reformuna dâhil edilmiştir: "Ramazanda, okullar genel olarak nasıl bir düzeni takip etmeli, öğrencilerin eğitime devam edebilmesi için ne tür önlemler alınmalıdır"
Ardından 1925 yılında, bazı öğrencilerin oruç tuttuğu düşünülerek, eğitim programının Ramazan ayında hafifletildiği, şu şekilde belirlenmiştir: "Okullarda, öğrencilerin Müslüman olduğu durumlarda, Ramazan ayında eğitim 4 saat sürecek ve yalnızca ana dersler öğretilecektir."
Ramazan ayına duyulan büyük saygı, bayram için de geçerliydi. Arnavut okullarında; bayram öncesinde iki ve sonrasında üç gün tatil verilirdi. Bu durum, 1939-1943 yılları arasındaki İtalyan faşistlerin ve 1943-1944 yılları arasındaki Almanların işgali esnasında da devam etti.
Bir dönem, dünyanın tek ateist ülkesi olarak, tarihe geçen Arnavutluk'ta; 1944 yılında iktidara gelen komünistler, bu tabloyu tamamen tersine çevirdiler. Arnavutluk'ta, 1967'den 1991'e kadar, dine dair her şeyi yasakladılar. 1967 yılında yayınlanan Resmî Gazete'de, "dini bayramların; partizan bayramı, madenci bayramı, devlet güvenliği bayramı ve pionerler organizasyonu gibi çeşitli 'anma günleri' ile değiştirilmesi" yönünde bir karar yayınlandı. Ardından tüm camiler ve diğer ibadethaneler, sinema, tiyatro ve sanat galerisine dönüştürüldü. Dini kitaplar, yasaklandı, yakıldı.
Komünistler, işi hepten "cadı avına" dönüştürerek, devletin farklı birimlerinde veya kamu idaresindeki çalışan kişileri, Ramazan veya diğer dini bayramlarda yaşanan olayları izlemekle görevlendirdiler. Örneğin, bayram günlerinde satılan şeker miktarında bir değişiklik ve bugünlerde bir iş gücü kaybı olup olmadığı raporlandı. Gelen raporlar, devletin harekete geçmesine ve halka karşı önlem almasına altlık sağlıyordu. Yasaklara karşı çıkanlar, hazırlanan raporlar neticesinde, cezalandırılıyorlardı.
Komünist dönemde oruç tutanlar, giz gizli sahura kalkıyorlardı. Lambayı açmaya çekindiklerinden, mum ışığında ve siyah perdelerin ardında, sahur yapıyorlardı. Oruç tuttuğundan şüphelenilenler, içme suyu dağıtılarak, sınanıyordu. Arnavut Müslümanlar, oruçlu oldukları anlaşılmasın diye, yanlarında çerez veya diğer atıştırmalıklardan bulunduruyorlardı.
1990 yılına gelindiğinde yeniden bir dini uyanış başladı. Ertesi yıl, rejimin değişmesiyle, dini faaliyetler de serbest hale geldi. Ne var ki yaklaşık 50 yıllık zulmün yan etkileri bir anda ortadan kalkmıyor, hâlâ devam ediyor.
Hal böyle olunca, Arnavutluk'ta, İslam'a dair birçok şey gibi Ramazan bayramı geleneklerinin birçoğu da unutulmuş durumda. Buna rağmen, ayakta kalmayı başaran ve bölgelere göre değişiklik arz eden, bazı bayram gelenekleri de vardır.
Arnavut Müslümanların Ramazan hazırlıkları, evdeki mobilyaların, örtülerin, yastıkların ve halıların temizlenmesi ve gerekiyorsa tamir edilmesi ile başlar. Ardından kıyafetlerin yıkanması ve ütülenmesi ile devam edilir. En son iftar ve sahur yemekleri için gerekli malzemelerin tedarikine geçilir. Eksikler için çarşı ve pazara gidilir.
Ramazanın gelişiyle birlikte camilere ve Arnavutluk Müslüman Topluluğu binalarına "Hoş Geldin Ramazan" pankartları asılır. Gündüzleri Kur'an-ı Kerim okunan camiler, akşamları teravih namazına gelen Müslümanlara ev sahipliği yapıyor.