Muhalefetsiz millî bayram kutlamaları

Millî bayramların kutlanmasında siyasî kaygılar taşınması, insanları kuşkulandırır, ayırır. Bize Anadolu kapılarını tamamen açan Malazgirt zaferinin kutlanmasında, sadece Saray erkânı vardı ve üstelik Reis Bey, öyle bir konuşma yaptı ki, muhalefeti, sanki Türk milletinin bir parçası değilmiş, sanki Malazgirt zaferi, onlara rağmen kazanılmış gibi bir hava içindeydi. 26 Ağustos Taarruzu'nun 100. yılında keza... Düşmanlığa varan ayrışma, bir yeni "Halife"nin zamanında olması, gelecekte tam hâkimiyet kurduklarında, kendilerinin çerçevesini çizdikleri "şer'î" nizamda, öyle sanıyorum ki, Türkiye'nin yarısı boşaltılacak, toz kondurmadıkları, örnek aldıkları II. Abdülhamit'in, muhaliflerini Fizan'a sürdüğü gibi, yeni Halife de Fizan'a sürecektir! Şu an Ankara'nın Libya ile güçlü bir bağı var. İleride Fizan yolunu açarlar! Yeni "halife" kim Elbette Reis Bey. Onun bir mütercimesi var: "Hanım kız"... Biliyorsunuz. Yurt dışında. Türkiye'ye yabancılar geldiğinde mutlaka Reis Bey'in yanında biter. Asıl annesi el üstünde tutuluyor, o da onun koltuğu altından koltuk ediniyor. Annenin kim olduğunu biliyorsunuz. Reis Beyimizin mütemmim cüzü kızının ismi "Mariam" diye geçiyor. Türkiye'den nüfus kâğıdı var mı, bilmiyorum. Instagram hesabında yazdıkları tartışılmıştı. "Halifemiz RTE" demişti. Bir şey daha demiş ve Saray'ın ileriye matuf fikrini ortaya dökmüştü: "Din düşmanları, teröristler ve vatan hainleriyle yan yana duran kimseye hakkımız helal değil. Yok olacaksınız hepiniz çok yakında". "Hanım kız"ın hezeyanları deyip geçmeyin. Bütün bunlar özelde konuşulanların dışa vurumudur. Hakikaten kaygılandırıcı, ürkütücü. Malazgirt zaferi tartışmasız büyük hâdise. Alparslan, Bizans İmparatoru Romen Diyojen'i yendi, Anadolu ebediyen bize açıldı. Zeminin nasıl hazırlandığı üzerinde pek durulmuyor. İlmî araştırmalarında elbette bu hususlara giriliyor. Genel okuyucu bundan ne kadar haberdar Hulafâ-i râşidînden (Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali) sonra bütün tartışmaların, cinayetlerin ardından Emevîler hilafet makamına oturdular. "Hilafet" derken, halifeliği kastetmiyorum. Kastettiğim birbirini takip eden sultanların iktidara gelişi. Zaten halifelik diye bir şey yok! Saltanatın kılıfı. Emevîler dönemi, Ömer bin Abdülaziz'i ayrı tutarsak, başlı başına bir dert. Emevîler devriliyor, sonra Abbasîler iktidara geliyor. Abbasîlerle birlikte Türkler sahneye çıkıyor. Mukrimin Halil (Yınanç)'tan özetleyeceğim: Abbasîler hilâfeti elde edince Anadolu fütûhâtına ve Rum gazavâtına ihtimam gösterdiler. Anadolu'ya Horasan askerleri -ki, bu ordunun büyük bir kısmı Türklerden mürekkepti- yerleştirdiler... Fergana, Semerkand'dan ahali Anadolu'ya nakledildi. Bunlar Tarsus, Misis, Aynzarba, Haruniye, Adana, Maraş, Göynük, Malatya, Harput, Diyarbekir, Ahlat, Malazgirt, Kemah, Erzurum şehirlerine iskân edildiler. Anadolu'nun doğu ve güney tarafları Mâverâünnehir Türkleri tarafından işgal olunmuştu. Mütevekkil zamanında Arap unsuruna mensup olan askerler terhis edilerek halife ordusu münhasıran Türklerden ibaret kaldı. Halifeler nâmına Anadolu kıtası da bunların hâkimiyetine girdi. Anadolu'da ikamet eden Türk askerleri ve Türk emirleri zâhiren halifeye tâbi, hakikatte ise müstakillen icrâ-yı hâkimiyet eylemekte idiler. Ancak 933'ten sonra şartlar değişiyor. Bizanslılar Türkler üzerine geliyorlar, Gürcistan'a kadar yürüyorlar. (Mükrimin Halil,