"Nusayrî" okuyucumuz B. C. Suriye meselesinde yazdıklarımıza itiraz ediyor. Dün mektubunun birinci bölümünü verdim. Bugün ikinci ve son bölümünü veriyorum. Sonra bizim sözümüz olacak. "Ben daha Suriye'de olayların başlatıldığı ilk aylarda Türkiye'deki İslâmî camianın ileri gelen şahsiyetlerine birer mektup gönderdim ve dedim ki: Yalan ve yanlışlara itibar ediyorsunuz. Bugün Suriye nüfusunun 19'u Alevî'dir, 21'i Mesihî'dir, 11 civarı Dürzî'dir, 4 civarı da İsmailî-Caferî'dir ve bu insanların tamamı rejime bağlıdır. Mesele hep tekrar ettiğiniz 5 Alevî azınlık Suriye'yi diktayla yönetiyor yalanındaki gibi değildir. Bu yangın çok ama çok büyüyerek Türkiye dâhil tüm bölgeyi yakacak bir ateşe dönüşmeden hep birlikte önlem alalım ve yabancı güçleri bölgemize sokmayalım, dediğimde, o günlerde Beşşâr 10 güne gidecek, diye boş naralar atan Emevî dincisi güruh cevap vermeye dahi gerek görmedi. Güldü geçti. Hatta () isimli sözde gazeteciye yazdığım bir mektupta da 'Bak efendi, eğer durum böyle gider ve Alevî halkının katledilmesi sürerse Allah'a yemin olsun ki Bedir tugaylarını kurup katillere tüm Suriye coğrafyasında kan kusturacağız.' Dediğimde, mektubun eline geçtiği günün akşamında katıldığı bir TV programında 'Bugün bir ruh hastasından bu mahiyette bir mektup aldım.' deyip olayı bu kadar basite indirmişti. Beyefendi; o ruh hastası diye vasıflandırdığı kişi ise 17 senesini Şam'da geçirmiş, tıp eğitimi almış, 3 ayrı dile Türkçeden daha fazla hâkim olan ve Suriye'nin siyasî, dinî, etnik yapısını ve Baas ideolojisini hıfzetmiş bir insandı. Suriye'de asıl katliama bizler uğratıldık ama neticede en başta dediğimiz gibi Bedir tugaylarını oluşturarak onurumuzu, şerefimizi, namusumuzu ve çocuklarımızın geleceğini kurtarmak için sahaya indik. Çok bedel ödedik... Aymazlık, aptallık, hırs, kin ve inadın Türkiye'ye açtığı fatura bugün ortada Beyefendi... Bu satırları size niçin yazıyorum Tarihî bir uyarıda bulunuyorum ve Türkiye'yi sevdiğinize tüm kalbimle inanarak diyorum ki, Türkiye bugün çok büyük mezhebî bir iç kargaşaya