Ruhumuzun Yeni Dili - IV

İlkeler: Hayatın özünü oluşturan, belli bir temele dayandıran ve aslolan ilkelerin varlığı. İlkeli toplumlar ne yaptıklarını bilirler. Kararlılık ve belli bir yön üzerindeki yönelimlerinin ne amaca dönük olduğunu da. Hayata başlarken, bir bilinç oluştururken, bir şeyi yapmaya yönelirken bellekte bir hazırlık olur. Niyet ve ilke. İslâm medeniyet dairesinde bulunanların kendilerinden daha önce olmamış ama belli isimlerle bir başlangıç oluşturmuş olanların tutumları ve hayat anlayışları. Geçmişimiz, yani İslâm medeniyetinin simgelenmiş isimleri var. Bunları belki de bir örnek ve özet olarak sunabiliriz. Bugünün insanı da belli yönelimler içindedir. Ne ki, zihni oluşlar ve yapılanmalar asıl ve öz olanın mantığından uzaklaştığından kimi zaman örnek olarak gösterilenler yeterince karşılayıcı olmadığı gibi yanıltıcı da olabilir. İnsanın örneği insandır. Materyalist, metafizikten ve manevilikten uzak olanların ya da Fransız Pozitivizminin etkisinde ve o ruhtan beslenmiş olanların bakışı insanı yanıltır. Dürüst, kendine göre ilkeli diye bilinenlerin ilkesi o mantık içinde geçerlidir. Örneğin bu hayat anlayışının yaklaşımları Hakk için değildir. İnsan içindir. Çünkü insan artık tanrı yerine konulmuştur. İnsan ve aklı kendisinden başka hiçbir şeyi görmez. Doğada var olan kimi durumlar karşısında apışıp kalsa bile kendine göre fiziğe dayalı bir metafizik oluşturur. Çünkü kendisini tanrı olarak gördüğünden ötesi onu hiç de ilgilendirmez. Kimi Müslümanların da bu bakış ile Kur'an ve sünneti tartışmaya yeltenişinin nedeni söz konusu mantık iledir. pushfn('ads'); Müslümanlar için sıralayacağımız ya da örnekleyeceğimiz şu vurgular kimin için ne ifade eder: "Âdem'in özür getirmesi, Nuh'un sebatı, İbrahim'in vakarı, İsmail'in doğruluğu, Musa'nın ihlası, Eyyub'un sabrı, Davud'un ağlayışı, Muhammed'in cömertliği varsa, yine Tanrı hepsinden razı olsun, kimde Ebubekir'in acıması, Ömer'in hamiyeti, Osman'ın utangaçlığı, Ali'nin bilgisi bulunursa, sonra da bütün bunlarla beraber nefsini horlar, ayıplarını görürse o kimse fütüvvet sahibidir, fetâ adını hakkeder." agm. s. 7. Fütüvvete dahil olanlara "Feta" denir. Bunu hakkedenlerin farklı özellikleri var. Bir insanın bütün bu özellikleri bir güzellik olarak hayatında oluşturması ya da ona uygun bir yönelimde bulunması bir toplum içinde kişiyi farklılaştırır. Yukarıda adları geçen; gerek peygamberlerin ve gerekse Hazreti Peygamber'in arkadaşlarının her birinin farklı özelliklerinin güzellikleridir. İnsanlara erdem kazandıran hâl ve davranışlardır. Bunların toplamının insanlarda birden buluşması zor olabilir. Ancak her birinin kendine ait özgünlüğü insanlar için birer örnek teşkil eder. Olumsuz örnekler de benzer bir durumdur. Biz burada daha çok olumlu örnekler üzerinde yol alacağız. Zaten fütüvvet'in