Seni seveni unutup durma - Ân diyarı (34)

"Kahraman kim" diye soruyorsun, Selim Ali. Cevap vereyim de tatmin olmazsın gibime geliyor; bildiğin cevaplardan değil de...

Kendini fetheden değil mi!

Kendini tanıyan...

Dahası alıp verdiği nefeslerinin farkında olan kahraman değilse ne!...

Bilgin Abi bu kıyamet zamanlarının koşuşturmalarında insan en çok kendini unutur, diyordu.

Ne acı değil mi Selim Ali, insanın en çok unuttuğunun kendisi olması...

Enfüsî yani iç yolculuğa çıkmak o kadar zor mu Çok mu uzak bu içimiz bize Öyle ki içinden kaçan kaçana... Kedinden saklanan saklanana... Afaka dalmak insanın kendini "unutması" için ilk basamak mıydı!

Bir daha ele geçmeyecek bir hazineyi fütursuzca harcayanların bolca olduğu bu dünyada çok az "insan" çıkıyordu.

Nedendir

Dağların taşların yüklenmediği emaneti yüklendiği için miydi bu Başka ne ki... Hem ben taşırım de o ene, ego, benlik yükünü de; sonra da kendi kendini yüz üstü bırak. Oldu mu şimdi

Selim Ali'nin kafası karıştı. Bilgin Abi'ye soruları birikmişti yine. İnsan nedir, diye içinden geçirdi. Bunu ne zamandır sormak istiyordu. Hattâ daha da çoğaltarak...

İnsan-kainat-Allah arasında sürgit bir yolculuk öncelikli olarak okulların ve camilerin işi idi de... nerdee!

Aileler çocuklarına neyi, nasıl, ne zaman anlatacaklarını biliyorlar mıydı

Dudak büktü Selim Ali, hayır gibisinden...

İlkokula giderken ailesi mahalle camiine göndermişti. Sonraları evlerine yakın o iki cami inşaatçı hırsların kurbanı olacaktı. Selim Ali'nin hatıraları da...

O hep yumuşak ve mütebessim Uzun Hoca'yı unutmuyordu. Bir büyük adam muamelesi yapardı o ufacık bizlere. Çocukluğumuzu unutur; büyürdük biz de. Hatalarımızı yüzümüze vurmazdı. Doğrusunu bir defa, bir defa daha okurdu. Elinde bir cetvel harflerin üzerinde gezdirdiği, yaramazlık yapanların yan gözüyle süzdüğü...

Okullarda ve camilerde önce evde aklının, ruhunun dolması, teçhiz edilmesi gerekiyordu ama gel gör ki...

Meselâ yıllar sonra öğrenecekti Selim Ali, besmelenin nasıl bir sır olduğunu. Meğer besmele gözlüğü ile bakılacakmış bu âleme ki sırlar ayan olup beyan olunacakmış.

Gariptir ne cebi doluyordu Selim Ali'nin ne de aklı, kalbi... Bir kere kendi dilinin yabancısıydı.

Babası her gün işe gitmeden yüksek ve biraz da ağlamaklı sesle Kur'an okurdu

Şöyle bir sefer olsun bir ayetin penceresini biraz aralasaydı! Bilmiyordu ki o da! Annesi altmışına varmadan dünyayı bitirmişti.

Birileri niye anlatmazdı şu kainat şu Kur'an şu yaşamak şu sevinmek şu ümit şu korku şu çalışmak şu insanlık şu insanlıktan uzaklık diye...

Ve hangi ruh yangından sonra o dolu dolu sesiyle... "Allah Yâr..." bestesiyle piyasayı zikre çağıran Cem Karaca gibi herkes kendi yolunu kendi mi bulacaktı!