Okumak: İnsanlığa ilk adım - Ân diyarı (44)
İnsan nedir
Bu sorunun cevabını ne kadar biliyorsun Selim Ali Ne kadar biliyorsan o kadar insansın, o kadar insanız yani.
Bir yaprağın bile sırrını çözemiyoruz ya kendimizi nasıl çözeriz
Cevapsız soru yok; sen düş peşine.
Buraya sormaya geldik ama önce soru işaretlerini silerek işe başlıyor gittiğimiz yerlerin çoğu. Biraz cesareti olan soruyor.
Kendimizi çözmemiz gerektiğini, kimliğimizi pek öyle anlatan da yok gittiğim geldiğim yerlerde.
Şifremizi ne zamandır kaybettik, bozdular ve biraz da biliyorsak onu da değiştirdiler.
Nasıl bakılır, nasıl duyulur, nasıl nefes alınır; unuttuk çok unuttuk Selim Ali.
Hani Şeyh Galip diyor ya: "Yâre ulaşmak az az olur." Hakikate ulaşmak, sır perdelerini sıyırmak öyle ucuz değil demek. İşin sırrı da burda değil mi
Yaz geceleri yıldızlarla yıldız böcekleri arasında kaldığın oldu mu Olmuştur. Olsun. Olmalı. Cır cır böceklerini duymadan yaz geçer mi
Arada bir -şehrin ortasında olsan da- çık kenarlara; kaldıysa tabii. Var yine de var. Yılda bir kere bile olsa yap böyle kendine kaçmaları... Tenhalıklarda yıldızların, yıldız, cır cır böceklerinin içinde... Bunun için gayret sarf et.
Selim Ali; hayretin bittiği yerde insanlık da bitmeye başlamıştır, desem çok mu demiş olurum! İddialı olur diyorsun; de! Bir çocuğun bir çikolataya, bir oyuncağa koşuşu kadar senin kendine koşman, bir yaprağa hayretsiz bakman olacak iş mi yani!
Bugün telefonda konuşurken martın uyanmakta olan dalında bir kumru... Telefonun öteki ucundakine gördüklerimi anlatmaya başladım. (Ben böyle araya bir şeyler atarım konuşurken. Konu dağılıyor, diyen akademik arkadaşlarım işi bana hissettirmeden "toplamaya" gayret eder. Neyse... yine "dağılacak" gibi!)
Gri, benek benek hayatlı bir kuş... O kadar keyifli ki... Kanaatlarını gagalıyor, sağa sola bakıyor sürekli. Derken yanına, aynı dala, arkadaşı geldi. Dal şöyle bir salındı. O biraz siyahî... Sırtında beyaz bir mühür... O da hayat dolu... Yem vere vere arkadaş, akraba olduk bu kumrularla. Saymadım ama on, on beş kadar vardılar. Hepsi birbirine benzer gibi de hepsi ayrı... Hepsinde başka bir elbise...
Toptan bakınca öyle ince okuyuşlar, duyuşlar olmuyor. Kuşlar kondu, gitti; o kadar! Çok zaman gelip gittiklerinden de haberimiz olmuyor.
Hangi kuş ötekine benzer; benzemez. Elmalar, kayısılar hiçbiri...
Demin mutfaktan bir elmayı aldım da tefekkür için yan tarafıma koydum; balkonda bu satırları yazmaya otururken...