Konuşmak ve susmak (2)
Dünden devam
Rahmetli Yavuz Bahadıroğlu'nun şöhretinde payımın ciddî olduğunu -yine- "kendisinden" öğrenecektim.
Gazetede yazmış: "Her okulda mı; şehirde mi! bir Ali Hakkoymaz olsa Türkiye'nin okuma oranı şöyle böyle olur." gibisinden...
(Bir ağabeyim iletmişti bana bu sevincini; gazeteyi okuyunca. Bunu özellikle yazdım ki genç meslektaşlarım önce kitap okutmayı sevdirerek işe başlasınlar. Kendi keyiflerine göre olsun kitap listeleri de. Benim gibi gençliğin heyecanı ile dayatması olmasın!)
Sonra sonra tavsiyelerim çok çok renklendi elbet. Birçok yazarı daha ekledim listeme. Acemilik ve sınırlar öyle kolay atılmıyor ki... İşe bugün başlasam tavsiye açımı çok daha geniş tutarım elbet.
Ziya Osman'ın Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi'nden, Değişen İstanbul gibi edebiyatınızın köşetaşlarından başlarım işe meselâ. "Hatır" için kitap tavsiye etmezdim. Edebî değeri gözetirdim önce de... Ben neyi ne kadar biliyordum ki... Adımları mı öyle ataydım! Geçti o günler.
Sonra Cahit Sıtkı'nın hikâyeleri... Çocukları "pat" diye tarihin eskimiş sokaklarına götürmezdim. "Eski hâl muhal..."i öğrenene kadar; olacaklar oluyordu.
Pişman mıyım
Biraz.
Bu da benim "birazım" olsun.
Niye
"Eski hâl muhal; ya yeni hâl ya izmihlâl..." ya!
Yaaa!
Kaderin bir yerden sonra beni durdurmasının sebeb-i hikmetini çok sonraları düşünecektim.
O mehter marşlı kitaplarla, Vâdi'li filmlerle cehalet, fakirlik, ihtilaf azalıyor mu; artıyor muydu!
Tevhidi, nübüvveti, haşir akîdesini, ibadeti ve adaleti hayatımıza sabitelemedikten sonra; zulmün ayyuka çıkmasının önüne nasıl geçecektik
Zamanımızın silah değil; kalemkelimediplomasi çağı olduğunu görene kadar yaş geçiyormuş.
Geç fark ediyoruz taşın sert; ateşin yakıcı olduğunu... Heyhat!
Mütevazı sorulara cevap veren öğrencilere; al sana kitap... diyordum. Bazen uzaktan fırlatmalar... Artistlik...
Gencim... Yaşamak doluyum... Onları da hayata katmam gerek... Hattâ yanlış cevap verenlere de hediye kitap...
Niye
Bilenlere, başarılıya herkes bir armağan verir; ötekiler mahrum mu kalsın; kalmasın elbet.
Mustafa, Cemil, ben; Beyazıt'ta tuttuğum küçücük bir evde idik.