Hayat bir dönme dolap

YORGUN İSTANBUL:

İstanbul'un yolları yolunu şaşırdı. Ömrümüz iki üç sene falan tüneli, beş on sene raylı sistemi, köprüyü, geçiti beklemek ile geçiyor. Ömür kaç sene ki! Bu biraz üç odalı evi beş odaya çevirmeye benzer. Bunca masrafa İstanbul'un yarısını Anadolu'ya taşırdınız. İstanbul'u doldurup taşırdınız. Ne İstanbul kaldı yerinde ne Anadolu... İstanbul bir gün yeniden İstanbul olur mu! Yabancılar yerli; yerliler yabancı bu şehirde...

YAŞAMAK:

Yaşamak; hayatın gözlerinin içine bakmak...

Yaşamak; gülü kokularken dikeni de görmek...

Yaşamak; şarkısını dinlemek rüzgârın...

Yaşamak; yol boyu mevsim toplamak...

Yaşamak; hayatla beraber ölümün de koluna girmek...

Yaşamak; alışkanlık perdesini aralamak, sıyırmak...

AYRILIK VE ÖLÜM:

Ne ki...

Herkes sever ve âşık da olurdu belki "ayrılık" olmasa!

Ölüm olmasa; bilmezdik yaşamayı da!

VEDA SAATLERİ

Sonbaharı görüyorum bahçelerde.

Dallarda hıçkırığı rüzgârın...

Mütevekkil ve serin bakışlı...

Beni, bana anlatıyor;

Ayrılıklarımı anlatıyor!...

YETER BE!

Biliyor musunuz; kuş sesleri eksildi.

Kediler kendi sokaklarında sığıntı gibi.

Cırcırböcekleri, sustu, çok sustu.

Şehirleri asfalt ve betonlar öldüresiye dövüyor.

Biliyor musunuz; uçaklar uçmasa da olur;

Kuşlar uçmayacaksa.

Göç yollarını göçürecekseniz;

Köprüler olmasın, olmasın.

Bu benim değil; kuşların çığlığı;

Susturabilir misiniz!

Denizleri boğuyorsunuz; boğulacaksınız!

Ağaçları kurutuyorsunuz; kuruyacaksınız!

Elleriniz tutuğunu kurutuyor; çölden beter!

Yeteeeeeeeeeer; yeter!

Böyle giderse;

Kan ter içinde öleceksiniz; göreceksiniz!

SANAT

Şiir de para etmiyor.