Hakikat peşinde - Ân diyarı (45)
Beni iyi dinle Selim Ali!
Gözlerin kör, kulakların sağır olduğu bir çağın çocuklarıyız.
Aşklar Kalplerden uçup gitmiş. Taşlaşmış kalpler demeliydim.
"Taş gönülde ne biter;
Dilinden ağu tüter." diyen Yunus'un dili ne kadar yumuşak, sakin, sarıcı...
Kaskatı kesilmiş kalplerin hüküm sürdüğü bir dünyanın ta içindeyiz. Yine de gökyüzü mavi... Bulutlar akından akına... Gözüne, gönlüne olur olmaz şeyler sürme, takma aman ha!
Dünya çok mu yorgun, diyorsun Selim Ali Dediğin gibi...
Bakma sen koşuşturduğuna; ölüm iyiliği derler buna. Karınca öleceğine yakın kanatlanırmış ya!
Dünyayı bir uçtan ötekine hırlanıp geliyorlar. Daha da öteye gittikleri de var. Ama insanın kendisine en uzak olduğu zamanlardayız.
Ağzımızdan çıkanı kulağımız (bile) duymuyor. Mübalağa diyeceksin de... değil.
Bir günde kendinle ne kadar baş başasın diye Bilgin Abi sorunca; Selim Ali'nin konuşacak takati kalmadı.
Öyle ya... uzaklığın ve yakınlığın bin bir yüzü vardı. Bir ânda miraca gidip gelenle; yetmiş senede kendine gelemeyeni bi' düşünsene.
Bu çok önemli Selim Ali. Çok anlatılan şeylerden hiç değil... Afakilik adına ne varsa etrafımız sarılı... Bu görünmeyen sıkı çemberi aşan o kadar az ki... O hür zannedilen hapishane...
Afakilikten enfüsiliğe; şakileri aşıp o yolu ne edip eyleyip bulmalısın; adın yolsuza çıkmasın diye.
İçine; içinin içine dön, diyen Bilgin Abi'ye döndük birden Selim Ali ile. İçinin içine... diye tekrar ediyordu; çayının son yudumunu yudumlarken.
Haberler bakılası gibi değildi.
Günler hep aynı mıydı Bir tek günü mü yaşıyorduk her gün Dejavu mu diyorlar buna Ama öyle değil... Bir gün diğer günün aynısı değil fakat bu aynılığı kimler yaşatıyor bize!
Farklı hiçbir şey istenmiyor. Şiirler aynı olsun isteniyor. Resimler, evler, yollar...
Bu konularda Bilgin Abi ile konuşmalarımızdan bende kalan "MÜFREDAT DIŞI BİR HAYAT" teklifiyle çıkmalıymışız insanlığın huzuruna. Müfredat dışılığın ne olduğunu sonraki zamanlarda konuşalım Selim Ali. İnsanı kalıba sokmak isteyenlere bu söz. O müfredatların bizi nereye getirdiğini gördük. O torna tezgahından geçenlerden bir kişi göstersene şunu şunu yapmış; yaa! Yok işte! Bir kişi ha! Bu müfredat kazanına atılanlar kayboluyor oracıkta; daha ses seda yok. Bunun kitabını yaz Selim Ali.
Eskiden şehirlerin bir kimliği olurdu; şimdi sadece şehirler değil şairler de kimliksiz... Hikayeler, romanlar... hepsi tek tip oldu; iyi mi! Müfredat...