Cehalet; okumaz, yazmaz, çizmez, hiçbir inceliği sevmez, sezmez, kabadır, sabadır, ne köy ne kasabadır, bilinmez bir yüz, anlaşılmaz bir söz, gözü de gönlü de kör, hır gür, hör hör bir şeydir işte; ne bileyim adı yok ki cehaletin pislikten başka!
Cehalet; durmadan kavga eder. Ses tonu yüksektir, ağırdır; kulakları yırtar. Fakat sağırdır kendisi. Asık suratlıdır. Pasaklıdır. Olur olmaz yasaklıdır. Bol da uşaklıdır. İcabında giyimi kuşamı yerindedir de aldanma bu süslü püslü dışçağızına; içi dışına çıksa; için dışına çıkar; yaaa!
Cehalet; hep alacaklıdır. Eli deliktir. Onun bunun parasını harcadıkça harcar. Öbürü ölse de bu şatafat içinde yer, içer, gezer.
Cehalet; bülbül sesindeki besteyi, bu inceliği, niceliği dinlemez.
Cehalet; gül yaprağının üstündeki ipekten ipek, bu aşka davet yazıyı, mektubu, merhabayı, selâmı, ya Lâtif'i okumaz.
Cehalet; bilmez -dahası- bilmediğini de bilmez; buna da katlı, katmerli cehalet derler.
Cehalet; kitaba değil; silaha sarılır.
Cehalet; meşvereti değil; istibdatı sever.
Cehalet; kafasına göre hareket eder; kalbine de danışmaz.
Cehalet; besteden, uyumdan, ahenkten, ritimden anlamaz; gürültüye gider.
Cehalet; çiçeğe bakınca: "Ne güzeeel!" der; "Ne güzel yapılmış!" demez.
Cehalet; aynaya bakınca aynayı görür; aynanın gösterdiğini görmez.
Cehalet; nakşa takılır kalır; nakıştan nakkaşa yolculuk yapamaz.
Cehalet; sormaz ve sordurmaz.
Cehalet; aynı delikten defalarca ısırılır.
Cehalet; adaleti değil; adamını gözetir.
Cehalet: "Ne yapalım; daha iyisi yok ki!" diyerek kötü malın müşterisi olmaya devam eder.
Cehalet; isim ve harfi karıştırır.
Cehalet; aşkın fenasına takılır da... bakisini merak etmeyenine denir.
Cehalet; yenmez, içilmez, yanından geçilmezdir.