Bilgin Abi'nin günlük defterinden (26)
Ân diyarı (110)
Zaman yetmiyor Selim Ali; bu kadar bol zamanlar içinde. Zamansız işleri öne aldığımızdan mı yoksa olmasa da olur şeyleri bu zamanın içine doldurma gayretimizden mi
"Tevehhüm-ü ebediyet" düşüncesi olmasın, dedi Bilgin Abi.
Zamanı, ömrü uzun zannetmek hayatı oyalıyor demek ki. Böyle olunca bir tek çocukluk zamanlarında -bilmeden- zamanın keyfini çıkarıyoruz. Çünkü dün yok, yarın yok; ne var ne yok; "şimdi." Yoksa durmadan çocukluğa kaçışımız nedendir! Yağmalanmamış bir ülke orası. Saf, temiz, yalansız, kaygısız ve zamansız.
Zaman yetmeseydi; bir isim, imza bırakıp gidenlere yetmezdi. Yetmiş işte! Kimi bir şiir bırakıp gitmiş; gönüllere acılar da sevinçler de serpmiş. Başkaları adına da duymuş, düşünmüş. Öteki taşlara şiir, beste söyletmiş. Başka biri kainattaki seslerimüziği notalara dökmüş. Zaman yetmiş demek Yunus olmak için, Sinan olmak için, Beetoofen olmak için.
Selim Ali, zamana vefa göster; vakit varken vaktini çalan şeyleri at bir kenara da "bu dünyadan Selim Ali geçti" denilecek işler yap. "Şöhret" olmakla bu konuştuklarımız ayrı şeyler. Birine yapmacık derler; birine hakikat... Birine gösteriş derler; birine iş... Biri, "iş olsun" diye iş yapar; biri, "iş, olsun" diye iş yapar. Beni yoruyorsun ya Selim Ali; aşk, olsun!
Neyse, gerçekten yoruldum. Kelimeleri bir yerlerden bir yerlere taşımanın yorucu ve zevkli olduğunu geç de olsa öğrendim.
Haydi, ben dinleneyim; sen yorul şimdi; o günlük defterinden taşıyacağın kelimelerle.
"ZAMAN KIRINTILARI "
Zamanı gören var mı! Tanpınar, zamanı gördüğünü söyler; "Zaman Kırıntıları" dediği, zamanın sesini çıt çıt işlediği, duyduğu, duyurduğu... zaman gibi akan uzun şiirinde.
ZAMAN TÜCCARLARI
Saatler ilerigeri alındı, haberlerinden hazzetmem. Orda duruyor zaman; nesini kımıldatacaksın! Zamanın sesini duyamayanlar; oyuncak saatlerle oynar!
SAVAŞLARA VEDÂ
Elimizde durmayan ve durmayacak zamanların kavgası yapılır mı!
ÇARKIFELEK
Ne çabuk değişiyor dünya;
Ne sevinmeye vakit var;
Ne ağlamaya!
TAZE ZAMANLAR SENFONİSİ
Yolunu bulur sular.
Kabuğunu kırar çekirdek.
Yollar dağları aşar.
Karıncalar bildiğiniz gibi...
Hayatın ne kadar içinde:
Ay, yıldızlar, kuşlar...
Papatyalar ne kadar tanıdık!
Ve hep taze zamanlar...