Bilgin Abi'nin günlük defterinden (20)

Ân diyarı (104)

İki şey dışında dünyanın ipi, lezzeti, kokusu, ruhu koptu gidiyor, Selim Ali. Aslında bu iki şeyden başka bir şey de yoktu insanlığın gündeminde de... dünyada çok işimiz var sanıyoruz. Yok! Olsa ne olacak ki... birden değişen bu tiyatro sahnesinde!

Bilgin Abi, bütün her şeyi iki şeye sığıştırdığımı duyunca sözün gerisini beklemek için başını o meşhur el dokuma halılı yastığına iyice dayadı. Gözünü de tavana vurdu.

Sözü ona bırakayım, dedim; sustum. Anladı.

Bilgin Abi kitabî idi. Kitap gibi adamdı. Kitabın ortasından tabirinin muhataplarındandı.

Savurmaktan, savuranlardan uzak durmaya çok gayret ederdi.

Onun o binlerce kitaplı ahşap kaplı odasındaydık. Aslında böyle yerlerden her evde olmalıydı. Hani eşyalı satılıkkiralık evler, iş yerleri olur ya... Niye o eşyaların içinde kitap olmaz Ruhsuzluğun hangi mertebesidir bu Bilgin Abi

Kütüphaneden bir kitap istedi, Selim Ali'den. Sayfaları okşarcasına çevirdi. Elinde o renkli kurşun kalemi vardı. Tane tane, kelimenin üstüne basa basa okumaya başladı. Bir müddet okudu, okudu, okudu.

-Bazıları eline kitabı alıyor; iki satır sonra başlıyor konuşmaya. Yazar kayboluyor arada. Öyle sıkıcı olanları var ki hele! Okuduğu çerçevenin de dışına dışına taşarak çekip gidiyor bir yerlere.-

Bilgin Abi kitabı kapattı. Sustu. Hep yapardı böyle. Susar; bizden bir şeyler beklerdi. Selim Ali konuyu iyi anlamıştı. O çok sık unutulan iki şeyi...

Biri... böylesine sarayda yaşadığımız bir yerin, bu antika çarşının, bu sanatların, şu gülen papatyanın, üstünde misafiri arının, şu başucumuzdaki gökyüzünün, yıldızların bu fuar alanının Sanatkârdız olamayacağı...

Biri... bir kere bu dünya fânî; bunu sonsuza tebdil etmenin sonsuz kârlı bir iş olduğu... Buraya yalan dünya dendiğine göre; hakikidinin bir yere kurulduğu...

İşte bu iki şey, Selim Ali! Yoksa; bu gelgeç âlem senin olsa ne! Baksana zaten şu savaşlara, gas(ı)plara, yangınlara, ayrılıklara, hastalıklara ve seni buradan bir ânda gelip koluna giren ölüme. Nokta, Selim Ali nokta. Nokta; bitiş değil; biliyorsun; yeni bir cümlenin çekirdeği...

Neyse... şu meşhur defteri okşamaya başla hele; günlüklere de sıra kalsın bugün az da olsa.

YANKI

Hürriyeti, adaleti, hukuku, insanlığı buruşturup bir tarafa atarsanız; yarın bir gün lazım olduğunda çığlıklarınız dağ yankısına dönüşebilir. Hakikatle "dalga" geçilmez!

SAVULUN; ŞİİR GELİYOR!

Heyyy, yanlış şeyler oluyor!

Ortalık kabalık, gevezelik çöplüğü...

N'olmuş insanlığa böyle!

Söyle şair bir şeyler söyle!

Ümidin kapılarını aç!

Sıkı sıkıya kapat savaşları!

Çocukların ellerinden tut!

Silahların adını unut!

Bizi papatyalara götür.

O sevgi oyunlarına...

Kaybolan aşk kokularına...

Şair... bize ince yollar yap!

Şair... kıyamet mi bu kopan...

Bir şey var, benden uzaklaşan...

Bir şey var, bana yaklaşan...

Şair... bu geceler niye uzar

Kükresin mısraların şöyle:

"Savulun şiir geliyor!" diye.

Okuyalım masumların gözlerini;

Bir köşede unutulmuş şiirler niyetine.