Bilgin Abi'nin günlük defterinden (13)

Ân diyarı (97)

Selim Ali, Bilgin Abi konuşurken not tutarsan hayatı biraz daha tutmuş olacaksın. Yazmak insanın kendisiyle karşılaşması aslında.

Tamam; işin başı okumak da... kelimeleri arkadaş eylemek ev yapmak gibi olsa gerek.

Taş üstüne taş koymanın keyfini ustalara sor. Mimar Sinan'ın bir dağı oyar gibi Süleymaniye Külliyesini bitirdikten sonraki sevincini gözünün önüne getirsene bi'! İçinde hangi dalgalar sükûn bulmuştur. Bulmamış demek ki o dalgalar kendini Edirne'ye atmış ve Selimiye, yıllar sonraki sınır çizgisi olmuş.

Koca Mimar çekiç, keski yanında kalem de kullandı da... elindeki o âlet edevat ile hamam, cami, köprü, bedesten günlüklerini tutuyordu. Yani bir şeyler bırakıp gitmezse insan; bırakır gider öylece.

Bilgin Abi, ya kaydet ya kaybet demiyor muydu! Bakalım ne var bugün de Bilgin Abi'nin günlüklerinde.

MEDENİYET DENİNCE

Bu medeniyetin her şeye bu kadar hazırlıksız olduğunu; bir şeylere âcil ihtiyaç duyduğumuz günlerde daha bir anlıyoruz. Medeniyet; bize hediye edilen bu kendimize, bu denize, ağaçlara, kuşlara yani bu güzelliklere saygılı ve sevgili davranmaktı. Şu ândan itibaren aslımıza geri dönebiliriz. Tek bir ağaca dokunma, bir cana kıyma artık. Hırçınlıktan sükûnete dönmek için daha neyi bekleyelim!

YAŞASIN FARKLI DÜŞÜNMEK!

Farklı düşünmek yasaksa; düşünmek yasak demektir. Ne bir çiçek ötekine benzer, ne dağlar, ne rüzgâr, ne yağmur damlası... Herkes olmak; ölmeden önce ölmek demektir. Çocuklar büyüdükçe anne-babasın ellerinden yavaşça kopar; hürriyeti koklamaya başlar. Kediler, tavuklar bir ömür taşımaz çocuklarını. Annelerinin kanatlarından çık(a)mayanlar; uçmayı unutmalılar.

SADEDE GELMEK

Anladım, anladım; ucu sonu yok tartışmalar bitmeyecek ve sanata, ziraate, ticarete sıra gelmeyecekse bu koşu niye Sinemada perde, tiyatroda sahne sık sık değişir. Sadede gelmek, saadete ermek çok mu zor

ÇAY, MÜZİK, ŞİİR

Sahilde bir yerde demli çay içip hafif bir müzik kulaklarıma dökülürken kitap okumayı, şiir yazmayı özledim.

ÂCİL KODUYLA ÇAĞRI

İnsanlığı âcilen ayağa kaldırmamız gerekiyor. Bu konuda neler yapılması gerektiğini insaniyet namına bütün bir insanlığın gün yüzüne serpelemesi gerekiyor. Vakit çok da yok gibi.

KABARIK FATURA

Şiirsizliğin faturası "kabalık" olarak masaya geliyor.

ÎMÂ GÜZELİ

...ümittir tebessüm.

...ümittir beklemek.

...ümittir bir çocuğun gözleri.

İHTAR

Dünya çok kısa... Bir nefes... Hırslar, savaşlar... niye uzadıkça uzar

Dünya! Yalan dünya! Oyalama beni! Gelgeç sevdâlara dolama beni!

Can azîz, can muhterem, can ince...

Ne can kırılsın ne cam... Kavgaya, gürültüye, silahlara vedâ... Dünya savaştı savaşacağı kadar. Ziyadesiyle yorgun artık. Herkes evine... Çoluğunun çocuğunun yanına...

BİLMEK Mİ!

Biliyorum. Biliyorsun. Biliyor. Biliyoruz. Biliyorsunuz. Biliyorlar. Bilmek derken... neyi!

HIZIRI BEKLERKEN

Televizyon, internet, üniversiteler... Dolduk, taştık vesselâm da... şimdi ağaçlar gibi sessiz sedasız... Olgun başaklar gibi... Başı öne eğik günebakanlar gibi... Ağır başlı dallar mıyız Var mıyız, yok muyuz Dolu muyuz, boş muyuz Aylar, yıllar vızır vızır...Hızır bekleyip duruyoruz da... hazır mıyız

KIYAS

Hayvanına, ormanına bakamayan bir ülke; insanına da bakamaz diyebiliyorum.

KAR YAĞARKEN

Kar... yağmış, yağmış.

Gökyüzü ölüm ölüm ağlamış!

KAR SÜKÛNETİ

Uslandırıyor şehirleri kar.