"Rabbul âlemin"i tefsir kolay mı

Rabbul âlemiiinÂlemlerin Rabbi' tâbir ve tefsirinde 'on sekiz bin âlem' demişler. O sayının, rakamın hikmeti' nedir" sualine Bediüzzaman şu veciz cevabı verir:"Kur'ân-ı Hakîmin (her beyanı özlü, ölçülü, dengeli, çok anlamlı, derin ilmleri ihtiva eden) cümleleri birer mânâya münhasır değil; belki, nev-i beşerin (insanlığın) umum tabakatına hitap olduğu için, her tabakaya karşı birer mânâyı tazammun eden bir küllî (tümü) hükmündedir. Beyan olunan mânâlar, o küllî kaidenin (genel kuralın) cüz'iyatları (parçaları, kısımları) hükmündedirler. Herbir müfessir, herbir ârif, o küllîden bir cüz'ü zikrediyor. Ya keşfine, ya deliline, veyahut meşrebine istinad edip (mizaç, karakterine göre), bir mânâyı tercih ediyor. İşte bunda dahi, bir taife, o adede muvafık bir mânâ keşfetmiş. "Meselâ, ehl-i velâyetin ehemmiyetle virdlerinde zikir ve tekrar ettikleri, 'Merecel bahreyni yeltekıyani, beynehuma berzehun la yabğıyaniAllah iki denizi salıverdi ki, o denizler birbirleriyle karşılaşırlar. Aralarında ise bir engel vardır; birbirine karışmazlar.' (Rahmân Sûresi, 19-20.) cümlesinde, daire-i vücub (varlığı zaruri olan Allah) ile daire-i imkândaki (O'nun zat, sıfat ve isimlerinin dairesi olan alem-i vücub dışındaki herşey), bahr-i Rububiyet (Rablık, terbiye denizi) ve bahr-i ubudiyetten (kulluk denizinden) tut, tâ dünya ve âhiret bahirlerine, tâ âlem-i gayb ve âlem-i şehadet bahirlerine (görünmeyen ve görünen alemler denizlerine), tâ şark ve garb, şimal ve cenuptaki bahr-i muhitlerine (doğu, batı, kuzey, güney okyanuslarına), tâ Bahr-i Rum ve Fars bahrine, tâ Akdeniz ve Karadeniz ve Boğazına-ki mercan denilen balık ondan çıkıyor-tâ Akdeniz ve Bahr-i Ahmere (Kızıldeniz) ve Süveyş Kanalına, tâ tatlı ve tuzlu sular denizlerine, tâ toprak tabakası altındaki tatlı ve müteferrik su denizleriyle üstündeki tuzlu ve muttasıl (bitişik duran) denizlerine, tâ Nil ve Dicle