"Özür" dileyip "helâlleşmenin" yolu

Beşeriz, bilmeyerek veya bile bile hata ederiz. Kimi zaman ehl-i hizmet kardeşlerimizin şahsî kusurlarını şiddetle tenkit ile gıybet ederiz! Oysa İhlas'ın ikinci düsturuna göre men edilmişiz!Bazan da "insî, cinnî" şeytanların, ifsat komitelerinin, ehl-i dünyanın hafiye ve propagandacılarının tahriki veya icbarıyla omuz omuza yıllarca hizmet verdiği ehl-i hizmet kardeşini aşağılar, itibarsızlaştırır, hatta bilmeden de iftira eder! Bediüzzaman'ın tesbitiyle, "Nefis ve hevâ ve his ve vehim bazen aldatıyorlar." (Lem'alar, s. 170.) O halde yapılacak şey, insanlığın, Müslümanlığın, Risale-i Nur meslek ve meşrebinin önemli umdelerinden birisi olan "özür" dilemek ve "helallik" almaktır! Bunun da yolu şöyle belirlenir: "Nefsini itham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiâze (Allah'ın himayesine sığınma, korunma ve güvenli bir sığınağa iltica) eder. İstiâze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar. İtiraf etse, affa müstehak olur." (Lem'alar, s. 91.) "İtiraf etse", özür ve helallik dilese "affa müstehak olur." Fakat, "itiraf etmeyip istiğfar ve istiâze yolunu kapatıp" kasten, teammüden kardeşlerini tenkit, gıybet ile yıpratmaya, itibarsızlaştırmaya, hizmetlerine sekte vurup zarar vermeye çalışan, "Şeytanın mühim bir desisesine" kapılmış "kendini avukat gibi müdafaa" ile taksirattan takdis ediyor, demektir. "Çünkü, şeytanı dinleyen bir nefis, kusurunu görmek istemez. Görse de, yüz tevil ile tevil ettirir... Nefsine nazar-ı rıza ile baktığı için, ayıbını görmez. Ayıbını görmediği için itiraf etmez, istiğfar etmez, istiâze etmez, şeytana