Manevi iftiradan kaçınabiliyor muyuz

Bir okuyucumuz, "Çevremdekilerin su-i zanlarından bıktım; belki ben de ediyorum! Bu hususta bilgi verebilir misin" diye sordu.Sû-i zân, başkaları hakkında, kesin olarak bilgimiz olmadığı hususlarda olumsuz ve kötü düşünmektir. Önyargıların sonucu olan sû-i zân, kişiyi peşinen kötü kabul etmektir. İnsanların; sebebi bilinemeyen ve tahkik edilemeyen bir kısım hareket, davranış ve sözlerini kötüye yormaktır. Manevi bir iftira ve pek çok kötülüğün kaynağı su-i zan, aile ferdleri ve cemiyetleri biribirine düşüren, parçalayan hastalıkların başında sû-i zân gelir. Bu kötü haslet, güveni sarsar, ithamlara sebebiyet verir, tesanüdüdayanışmayı kırar, sosyal münâsebetleri öldürür. Sû-i zân aynı zamanda zaaf, imkânsızlık, acz ve kusurlardan kaynaklanan eksiklik ve yanlışlıkları "kasten" işlenmiş gibi gösterir. Bu da güveni ve hüsn-ü zanları kırar. İsabetsiz olan su-i zan bir nevi iftira ve karalama olduğundan kul hakkına girer. Oruç başta olmak üzere, ibadetleri de zedeler. Allah mü'minleri, sû-i zandan şiddetle sakındırır: "Ey imân edenler! Zannın bir çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı büyük günahtır..." (Hucurât Sûresi, 12.) Rabbimiz Kur'ân'da, birkaç ahlâkî prensibi peş peşe sıraladığı ayette zandan da kaçınmamızı, zira bir kısmının günah olduğunu şöyle ifade ediyor: "Ey iman edenler! Zandan çokça kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli günahlarını araştırmayın, kiminiz kiminizi gıybet etmesin." (Hucurât Suresi, 4911-12) "Bilmediğin bir şeyin peşine düşme! Çünkü kulak, göz, kalb, hepsi de ondan sorguya çekilecektir." (İsra Suresi, 1736) Bir hadiste Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselâm) şöyle buyuruyor: "Allah Müslüman"ın kanını,