Bu memleket neden sorun çözmeyi bilmez

Siyasi sorunlar genel olarak, gerekler, koşullar ve uygulamalar arasındaki uyumsuzluk, çelişki ve çatışmalardan kaynaklanırlar. Ve büyük ölçüde uzlaşma, adaptasyon ve yenilenme yoluyla çözülürler, en azından infilak etmeden yönetilebilir hale gelirler.Başlangıç noktası ya da sihirli kelime uzlaşmadır.Uzlaşma, her çözümün "olamazsa olmaz" kuralını, ana zeminini oluşturur.Zira uzlaşma her bir siyasal, toplumsal sorunun, tarafı veveya muhatabı olduğunu varsayımından yola çıkar; diyalog, etkileşim, konuşmayı temel araçlar olarak kabul eder.Bugün Kürt meselesi, Alevi kimliği, cem evleri türü sorunlar, örneğin, sert tarihsel dokularının ürettiği zorluklardan çok, bu tür bir uzlaşma mekanizmaları devreye girmediği için çözülemiyor. Muhatap konuşma, karşılıklı tavizin olmadığı, tek taraflı adımların çözüm iddiaları ise gerçekçi ve kalıcı olmuyor.AK Parti döneminde Kürt sorununu çözüm istikametinde tek taraflı nice adımlar atıldı. Evrensel değerlere uygun oldukları oranda, belki, birçoğu hak ve özgürlük alanları genişletti. Ama hiçbiri derde deva olmadı.Benim de bir dönem, o günlerin koşulları ve umutları içinde desteklediğim Kürtçe televizyon örneği bunlardan birisiydi.Bugünlerde Erdoğan'ın gündeme getirdiği Alevi açılımı da bunlardan birisidir.Kültür Bakanlığı çerçevesinde cem evleri yönetimi, sorunu, cem evlerini ibadethane olarak görmeye mesafeli, tek taraflı, Aleviliği folklor hadisesi olarak ele bir yaklaşımın sonucudur. Birçok Alevi grubunun tepkisinden de anlaşılabileceği gibi, girişim daha şimdiden, bırakın çözümü, sonuç olarak sorunu kaşıyan hamleler arasında yer almıştır.Başörtüsü yasası önerisinin yol açtığı tartışmalar bile bu bakımdan akıllara ziyan verecek durumda. Partiler arası simgesel atışmalara, siyaset manevralarına kurban ediliyor, kimi kimlik gruplarının köpürmelerine yol açıyor.Türkiye, bu örnekte olduğu gibi, gelinen toplumsal değişim itibariyle en basit uzlaşılabilecek meselelerde bile iktidar kavgalarıyla iştigal ediyorNeden böyleDaha doğrusu bu, neden hep böyle"Muhatap, diyalog, taviz" üçlüsü, faydayı merkez değer kabul eden, aidiyetlerin bireyi kuşattığı cemaatçi dokularda kolay oluşmuyor.Çünkü ataerkil bir zihniyetin, merkeziyetçi bir siyasi bakışın egemen olduğu bir düzende, fikir ve çıkar arasındaki ölümcül çelişki pek kolay aşılamıyor. Çıkarın, önene gelen her şeyi, her fikri, her öneriyi araç haline getirmesinin önünde durulamıyor. Böyle oldukça, güç merkezlerinin fikir ittifaklarından değil, çıkar ittifaklarından oluşması kaçınılmaz oluyor.Belki de bunun içindir ki, Türkiye'de çok partili düzen, gerçek anlamda çoğulcu bir yapıyı gündeme getirememiş, bu nemaları yeni beliren