Kaygı bozukluğuyla siyaset belirlenemez

Kaygı bozukluğuyla siyaset belirlenemez

Ahmet Varol

Suriye'de mücahitlerin Baas diktasını devirmesi aşamasında en sık gündeme getirilenler arasında; "Ya bir de Esed yönetimini devirenler kendi aralarında anlaşamayıp iktidar kavgasına girerse!" türünden tereddütler ve; "Acaba Suriye yeni bir Afganistan olur mu" türünden sorular yer aldı.

Geçmişte yaşanmış tecrübelerin, geleceğe dönük strateji ve yöntemlerin geliştirilmesi, işlenmiş hataların tekrar edilmemesi için gerekli tedbirlerin alınması amacıyla değerlendirilmesi doğru ve isabetli bir tutumdur. Ama bunun yöntemi kaygı bozukluğuyla kendini etkisizleştirmek değil gerekli tedbirleri alarak yoluna devam etmek olmalıdır.

Trafik kazası olabileceği endişesiyle yola çıkmayan, iş kazası yaşayabileceği endişesiyle evinde oturan, tenceresinin yanabileceği korkusuyla ocağa yemek koymayan bir kimsede psikiyatrik sorun vardır. Ama bütün bu risklere karşı gerekli tedbirleri almak için yaşanmış tecrübeleri değerlendiren bir kimsenin sağlıklı düşündüğünden kimse şüphe etmez.

Geçmişte yaşanmış tecrübeler geleceği mahkum etmek veya müphem hale sokmak amacıyla değil ibret almak ve geleceğe dönük planların daha güvenli hale gelmesi için gerekli tedbirlere başvurmak amacıyla değerlendirilir.

Burada önce şunu sormak gerekiyor: Afganistan'da veya başka yerlerde yaşanmış kötü tecrübeler sebebiyle Suriye'deki halkın Baas zulmüne teslim olması ve Beşşar Esed'in vahşi diktatörlüğünün devam etmesine, onun üzerinden kirli hesaplarını yürüten dış güçlerin oyunlarına hiçbir itirazda bulunmaması mı gerekiyordu

Yerin altına inşa edilen Saydnaya (Sednaya değil) Hapishanesi'nden çıkan korkunç manzaraların, işkence ile öldürülmüş insanların cesetlerinin, maruz kaldıkları işkenceler yüzünden konuşma kabiliyetlerini, hafızalarını, zihinsel fonksiyonlarını yitiren insanların, tecavüze maruz kalan kadınların bu soruya ikna edici cevap verdiğini sanıyoruz.

Demek ki bu zulmün, bu vahşetin bitmesi gerekiyormuş. Bu arada, o korkunç zulme destek verme gibi bir sicile sahip olmaktan utanmayarak hâlâ ileri geri konuşan, böylesi bir vahşete son verilmesinin arkasında ABD ve İsrail'in olduğu, bu işten siyonistlerin kârlı çıktığı safsatasını okuyanların laflarını ise zaten nazarı itibara almaya değer bulmadığımızı baştan belirtelim. Böyle bir zulme ve vahşete arka çıkma siciline sahip olma utancından dolayı burada yüzleri kızarmıyorsa mahşer gününde bütün gerçeklerin açığa çıktığı zamanki utancın çok daha dehşetli olacağını biraz düşünmelerini tavsiye ediyorum sadece.

Bunu vurguladıktan sonra şunu sormamız gerekiyor: Geçmişte herhangi bir yerde işlenmiş hatadan dolayı bugün başka bir yerde başka kişileri peşinen "şüpheli" durumuna sokma hakkımız var mı