Dayton Anlaşması'nın üzerinden geçen 30 Yıl

Dayton Anlaşması'nın üzerinden geçen 30 Yıl

AHMET VAROL

Bosna-Hersek Savaşı (1992–95), Avrupa'nın ortasında yaşanan en ağır insani felaketlerden biri olarak tarihe geçti. Savaş boyunca Bosna-Hersek Müslümanları sistematik etnik temizlik, kuşatma ve katliamlara maruz kaldı. Buna rağmen uluslararası toplum olarak da tanımlanan küresel sistemin, özellikle ABD ve Avrupa devletlerinin, yaşananlara karşı uzun süre etkisiz ve kayıtsız kalması, savaşın seyrini belirleyen temel faktörlerden biri oldu. 14 Aralık 1995 tarihinde imzalanan Dayton Anlaşması ise bu kayıtsızlığın ardından dayatılan bir "barış" belgesi olarak ortaya çıktı.

Dayton Anlaşması, savaşın sona ermesini sağlamakla birlikte Bosna-Hersek'te kalıcı ve adil bir düzen kurmaktan uzak bir yapı oluşturdu. Anlaşma, ülkeyi etnik esaslara dayalı biçimde iki federal ve bir özerk bölgeye ayırdı: Toprakların %51'i Müslüman-Hırvat Federasyonu'na, %49'u ise Bosna Sırplarına bırakıldı. Oysa savaş öncesi nüfus dağılımı bu oranları haklı çıkarmıyordu. Bu durum, savaşla elde edilen fiilî kazanımların siyasal olarak meşrulaştırılması anlamına geldi ve etnik temizlik pratiğinin dolaylı biçimde ödüllendirildiği yönünde ciddi eleştirilere yol açtı.

Aliya İzzetbegoviç açısından Dayton Anlaşması, tercih değil zorunluluktu. Srebrenitza Katliamı gibi olaylar, savaşın devam etmesi halinde Bosna Müslümanlarının topyekün bir soykırımla karşı karşıya kalabileceğini açıkça göstermişti. BM tarafından "güvenli bölge" ilan edilen Srebrenitza'da yaklaşık sekiz bin kişinin katledilmesi, uluslararası kurumların hem ahlaki hem de siyasi iflasını simgeleyen bir dönüm noktası oldu. Bu katliamın önlenmemesi, hatta dolaylı biçimde mümkün kılınması, "uluslararası toplum" kavramının Bosna bağlamında derin bir meşruiyet krizine girmesine neden oldu.

Dayton sonrası dönemde Bosna-Hersek'te kurulan siyasi sistem, etnik kimlikleri merkeze alan karmaşık ve işlevsiz bir yapı üretti. Üçlü cumhurbaşkanlığı konseyi, çok katmanlı yönetim modeli ve dış müdahaleye açık mekanizmalar, ülke halkının bağımsız bir iradeyle yönetime iştirakini ve siyasi istikrarını zorlaştırdı. 2000 yılında yapılan yerel seçimlerde AGİT'in Müslüman siyasi hareketler aleyhine taraflı tutum sergilediğinin gözlemlenmesi, bu dış müdahalelerin sürekliliğini ortaya koydu. Mültecilerin geri dönüşünün engellenmesi ve Müslüman oylarının parçalanması da Dayton düzeninin yapısal sorunlarını derinleştirdi.

Aradan geçen 30 yıla rağmen Dayton Anlaşması hâlâ Bosna-Hersek'in siyasal çerçevesini belirlemektedir. Ancak bu çerçeve, barışı donduran, toplumsal uzlaşmayı değil etnik ayrışmayı kurumsallaştıran bir nitelik taşımaktadır. Dayton, savaşı bitirmiş; fakat adaleti tesis edememiş, travmaları onaramamış ve Bosna-Hersek'i gerçek anlamda egemen, işleyen bir devlet yapısına kavuşturamamıştır. Bu yönüyle, Bosna-Hersek tarihinde bir barış belgesinden çok, uluslararası siyasetin ahlaki sınavlarından biri olarak hatırlanmaya devam etmektedir.