Üst düzey kamu görevlisi olup da soruşturma geçirmeyen çok az kişi vardır

Kamu görevlilerinden üst düzey görevlerde olup ta aktif olarak görev yapanlardan adli ve idari soruşturma geçirmeyen yok gibidir. En düşük unvanlı bir personel dahi iki satır dilekçe ile üst düzey kamu görevlilerini Savcılığa şikayet edebilir ve soruşturma açtırabilir. Yetki kullanan kişilerin bu tür durumlaraaalışkın olması gerekir. Bu yazımızda yetki ve sorumluluğun kardeş ikili olduğunu açıklamaya çalışacağız.


Her yetki yanında sorumluluk gerektirir

Kamu görevlileri mevzuatın verdiği yetki çerçevesinde kamu gücü kullanırlar. Kanunları da Meclis çıkardığına göre yetkiyi veren nihayetinde halktır.

Her yetki kullanan kamu görevlisi bunun yanında ciddi bir sorumlulukla da karşı karşıya kalır. Öyle ya halk adına kamu gücünü sonuna kadar kullananlar mevzuatın çizdiği sınırları aştığında ya da kamu gücünü kamu yararı ve hizmet gereği dışında şahsi amaçlar için kullandığında hukukun soğuk yüzüyle karşı karşıya kalırlar.

Sınırları aşan kamu görevlisi, başkaları da hukuksuzluk yaptı onlara hiçbir şey yapılmadı gücünüz bana mı yetiyor yaklaşımı sergilemeleri ucuz bir kahramanlıktır ve sonuçsuz kalmaya da mahkumdur.


Hukukun yaptırımını sokaktaki vatandaşlar kaldıramaz

Herhangi bir kamu görevlisi statüsü ne olursa olsun yaptığı usulsüzlüğü vatandaşı sokağa çıkararak oluşturulan baskı ile geri alamaz ya da aldıramaz. Ancak vatandaşın iradesini temsil eden Meclis istediği takdirde suç işleyenleri çıkaracağı özel veya genel kanunlarla affedebilir ve zaman zaman da affetmiştir. Bunun dışında sokaktan medet ummak nafile bir çabadır.


Kamu yönetiminde hesap verebilirlik

Hesaba çekilmeden önce insanın kendini hesaba çekmesi hesap verilebilirliğin en önemli kuralıdır. Ortaya çıkmasından utanılacak işlerin yapılmaması da bu kuralın uzantısıdır. Bu nedenle her düzeydeki yöneticinin veya çalışanların yargı veya idari makamlarca hesaba çekilmeden önce kendisini hesaba çekmesi gerekmektedir. Makama oturanların pek bu yola başvurduğuna şahit olamıyoruz. Daha çok bir üst makama çıkmanın yolları arandığı için kendisini hesaba çekme yöntemi genellikle kullanılmamaktadır.

Literatürde, hesap verebilirlik; herhangi bir kişi ya da grubun, yerine getirdiği eylem ve işlemlerden dolayı, kendisi dışında yer alan başka bir kişi ya da gruba açıklama yapması veya cevap vermesi anlamını taşımak anlamına gelmektedir.

Bir dönem belediyeler halk günü düzenler ve burada vatandaşın sorunlarını ve eleştirilerini dinlerlerdi. Bu sayede yaptığı işlerin hesabını vatandaşa verir adeta başkanlar kendisini teraziye çıkarırdı. Bu uygulamayı devam ettirenler hala bulunmaktadır. Ümit ederiz ki bu tür uygulamaların yaygınlaşacağı günlerin hasreti uzun sürmez.

Bu uygulamanın tarihteki zirvesini Hz. Ömer döneminde görüyoruz. Özellikle Hz. Ömer, her yıl Hacca gider ve valileri Hacda bir araya getirerek bir çeşit halk günü düzenleyerek valilerle ilgili şikayetleri masaya yatırırdı. Valiler Ömer'in huzurunda adeta ter dökerek halkın huzurunda hesap verirdi. Bu dönemde Ömer dahil bütün yöneticilerin halka hesap vermesi sıradan bir olaydı. Valiler de yanlışları varsa elbette hesap vereceklerdi. Yani hesap verme işi hesap gününe kalmadan bu dünyada da sonuca bağlanıyordu. İdarecilerin sadece şeref vermeyip aynı zamanda milletin huzurunda hesapta verdiği günler de olmuştur. Demek ki halk adına yetki ve kamu gücü kullananların bu tür hesap vermeleri mümkün olabiliyormuş.

Bu dönemde hem hesap verende hem de hesap soranda en küçük bir rahatsızlık emaresine rastlanmaz. Bir yaşlı kadının kadınlara verilen mihirle ilgili eleştiri karşısında Hz. Ömer hiç rahatsız olmadan yaşlı kadın doğru söyledi, Ömer yanıldı demiştir. Yine mescitte kendisini giydiği elbiseden dolayı eleştiren bir sahabeye kızmadan cevabı oğlu Abdullah'ın vermesini istemiştir. Yani siz kim oluyorsunuz da beni eleştiriyorsunuz ben halifeyim dememiş ve bize örnek olmuştur.

Sonuç olarak hesap verebilirliğin temelinde eleştiri kültürü ve tahammül vardır. Her eleştirenin ağzına çarpıldığı bir ortamda hesap verebilirliğin olduğunu kimse iddia edemez. Bu bağlamda şeffaflık ve saydamlık olan yerde hesap verebilirlik kendiliğinden oluşur.


Sonunun hiç olacağını düşünen yanlış yapmaz

Bu açıklamalardan sonra bir de günün anlam ve önemine uyan bir hikaye anlatalım. Evvel zaman içinde kalbur zaman içinde kudretli bir vali varmış. Öyle ki her babayiğit valinin burnundan kıl alamaz, destursuz huzuruna çıkamazmış. Atıyla bir şehre girdi mi etrafında saygıyla el pençe divan duran binlerce kişi kırk büklüm olurmuş. Yine bir gün ihtişamla bir şehre girmiş ve etrafında pervane olanları gördükçe sevinçten içi içine sığmaz olmuş. O da ne! Bir köşede kendi halinde oturmuş ve kimseyi takmayan birine gözü takılmış.