Gelse o 'şıh' Meclis'e

Her şey aklına gelirdi de New York'un ortasında kasap dükkânı önünde terk edilmiş bir kedi gibi terk edileceği aklına glemezdi.Hem de Türk Günü yürüyüşünün ardından.."Gavurun ortasında bırakıp gittiler beni. Hem tayyare bizim havayolarınındı zalimlik ettiler.. Bir saat beklemediler" derken burnundan soluyordu.1913 doğumluydu. Dördüncü kez Elâzığ milletvekili seçildiğinde 'en yaşlı üyesi' sıfatıyla Meclis'in açılış oturumunda yemin törenini, TBMM'yi yönetecekti..Diyarbakır milletvekili Leyla Zana, Kürtçe (Bu yemini Türk ve Kürt halkları adına ediyorum) diye hızla yemin edip Kürtçe kürsüden ayrılınca Septioğlu sinirlenmiş,- Kızım dur hele, gel hele! Gel de doğru dürüst yemin et.."Görevini zorlaştırdığı için Zana'ya çok kızmıştı: Törenden sonra da gazetecilere, "Ben de Kürdüm. Zazaca da bilirim, Kurmançı zaten bilirim. Ama bunlar gibi yapmadım, yapmam da."80 yaşını geçmişti. Beş dönem milletvekilliği yapmıştı. Yurtdışına bu ikinci çıkışı idi. İlk çıkışında da burnundan getirmişlerdi.Bir haftalığına bakan olarak Almanya'ya inceleme gezisine gitmişti.Daha üçüncü gün büyükelçiliğimiz aracılığı ile talimat geldi:"Gensoru oylaması var. Hükümet düşebilir. Acele Ankara'ya dön!"60 yıldan beri siyasetin içindeydi. Belediye başkanlığından, devlet bakanlığına, rütbeye, mevkiye doymuştu. Seyahatte, gezip tozmakta hiç mi hiç gözü olmamıştı.Gezip tozmak deyince Irak ve Suriye yollarında yüzlerce koyunla, koyun koyuna yatıp kalkarak ticaret yaptığı günler geliyordu hep aklına. Ama içindeki siyaset aşkı ticaret sevgisini bastırmış, koyunları kendi kaderleri ile yani çobanlarla, celeplerle baş başa bırakarak Ankara'ya gelmişti.Palu'dan, politikadan sonra, Ankara üçüncü aşkıydı. İstanbul'u sevmiyordu.İstanbul "İt izinin kurt izine karıştığı şehir" demekti. Orada, ne dirlik-düzen ne de huzur olurdu.Ama bu memleket hepimizindi. Türkün de Kürdün de babasının malı değildi ki!Memleketi bölmek isteyenlere ise canı çok sıkılıyordu."Bu memleket kavun karpuz mu, hıyardır mı ki bölesiz" diye soruyordu.Meclis kulisinde yanında geçen kimi milletvekilleri saygı ile eğiliyor, elini öpüyor ve soruyorlardı:"Şıhım bir emrin var mı"Sahi ne idi bu şıhlık işiEyüp Sultan'ın dolmuşçuların ağzında "İyip-İyip" diye yamulmuş olması gibi "şıh" da "şeyh"in mutasyona uğramış hali idi."Siz şıh mısınız" sorusunu duymazdan gelir başını yana çevirirdi.Haklıydı. "Şıhın şıhlığını" müritlerinden sormak gerekirdi.Biz de daha sonra öyle yapmıştık. Şeyh Sait'in torunlarından olduğunu öğrendik. Ama bu bilgiyi TBMM Başkanlığı'ndan doğrulatamamıştık. Zira Meclis Personel Müdürlüğü, sayın milletvekillerinin