Dil koparmak mı halktan kopmak mı

Devlet Bahçeli, "Tek Adam Anayasası"na geçişi şöyle savunmuştu:"Fiili durumu hukuki hale getireceğiz"..Ve el ele tutuşup fiili durumu "hukuki" hale getirdiler..Dört yıldır bu "hukuki macera"nın politik, ekonomik, kültürel ve insani sonuçlarını milletçe ve dehşetle izlemekle yetinmiyor, yaşıyoruz da..Reyiz cuma günü bu kez, hem de cami içinde, gündemdeki bir şarkıcıya işaret ederek "O dilleri yeri geldiğinde koparmak da bizim görevimizdir" buyurdu. Minberde değildi, elinde kılıç yoktu. Bu "şeriata geçiş" fetvası değilse bile yine de fiili bir "niyet beyanı" idi. Bahçeli'nin iştah ve iştiyakla bu beyana sahip çıkması elbette ittifak ve zihniyet gereği."Dil, kol, ayak ve kelle kesmek" ise şeriat hukukunun icabı!Zaten "Öl de ölelimci" meczup bir çekirdek kitle var..Bu kitlenin, "kes de keselim!"e, "kopar de koparalım"a geçiş yapması çok zor olmasa gerek..Reyiz, yine de Bahçeli ile el ele verip "Bir işaret çaksak yeter!" diye düşünmüyordur eminim. Biri devletin başı, ötekinin de adı Devlet! "Ebed müddet-Devlet!" diye bir sloganı da var.. Bunun bir anlamı olmalı!İkisinin de yaşı Türkiye erkek ortalama yaşam süresinin sınırına yaklaşıyor. İp atlayacak formda da olsalar, dünyevi hırsların peşine takılacak halleri yok.Dahası Zincirlikuyu Mezarlığı'nın anıtsal girişine "Her canlı ölümü tadacaktır!" ayetini yazdıran da bizzat Reyiz'in kendisi..Bu dil kopartma beyanı halktan kopma beyanından ve önceki son çıkış mı acabaBu vesilesiyle eski bir yazımı, DAMBAHDIŞ'ın (Danışmanlar-Bahçeli-Dış güçler) bilgisine sunuyorum..ÖLÜMSÜZ ANAYASAMIZZincirlikuyu Mezarlığı girişindeki ayeti o yazdırmıştı:"Her canlı ölümü tadacaktır."İstanbul Reyizi idi. Muhalif olmanın, hapislik dahil her acısını çekmişti.Sonra "takdiri siyasi" ile Türkiye Reyizi oldu.Bu defa TBMM girişine "Her siyasetçi muhalefeti tadacaktır" yazdırmasını bekleyenler oldu.Üç kez değiştirdiği anayasaya da yazdırmadı. Ya fazla demokratik buldu ya da uğursuzluk getirmesinden korktu.Şimdi tüm mücadelesi, "muhalefeti tatmamak" için!Oysa muhalefetin ucunda ölüm yok.Hatta bazı liderler için tadından yenmiyor.(...)"Muhtar bile olamaz!" deniyordu. Mükerreren cumhurbaşkanı oldu.Bizans'a meydan okur gibi Covid'e aldırmadan, Fatih Sultan Mehmet'i kıskandıracak kalabalıklarla Ayasofya'yı yeniden fethetti.Siyaset bu.Yeter ki ölme.Kapısından-kafasından ölümü ırak tutmak için danışmanlar her türlü önlemi alıyorlar. Lafına bile müsaade etmiyorlar.1921 Anayasası ile Atatürk'ün ve darbeci paşaların çıkardığı tüm anayasalardan "Cumhurbaşkanının ölümü halinde" maddesini silip attılar. (1924 AY. Madde 33); (1961 AY. Madde 100); (1982 AY. Madde 106)Maddeyi "Makamın, 'herhangi bir nedenle' boşalması halinde" diye düzenleyip "ölümü" yok ettiler.Tek adam anayasamızda çok şükür artık hiç ölüm sözü yok.(Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine de ölü muamelesi yapıldı. Ona da anayasada yer verilmedi.)Ölümden bu kadar korkmak, cehennem korkusundan değildir inşallah.Her mümin gibi kadere, meleklerin varlığına ve kıyamet gününe inandığına inanıyoruz. Bir ara "öl de ölelim"cilerin ilhamıyla şöyle demişti: "Yarın öldüğümüzde hoca efendi, 'Cumhurbaşkanı, başbakan, devlet başkanı niyetine' demeyecek, 'Er kişi niyetine' diyecek. Ve sadece kefenle gideceğiz, iki metreküp çukura koyacaklar!" (7 Şubat 2011, Habertürk)Peki, öyleyse o zındık danışmanlar "ölüm" sözcüğünü anayasadan neden çıkardılar kiNiyetleri eğer kendisini "El Baki (Sonsuz)" veya "Layemut (Ölümsüz)" kılmak ise ona "şirk" tuzağı kurulmuş ve cehenneme bile kesilmiş demektir."Ölümsüzlük"