Akıl ötesi kasım...

"...Ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."

İlelebet payidarlığın (sonsuzluğun) en onurlu dönemeci Cumhuriyetin 100. yılı idi.

Kıymetini, ne Reyiz bilebildi ne de Bay Kemal.

29 Ekim'de caddelerden, meydanlardan taşan, Anıtkabir'e akan milyonlar onların havasından çok şükür etkilenmedi.

Reyiz'in öteden beri fikriyle, zikriyle başka âlemlere yelken açtığı malum.

100. yıl ne ki Ondan geriye itibarından tasarruf edemediği milyarlarca borç, bir de düşmanın geldikleri gibi giderken götürdüğü Vahdettin'in, tapusuyla cariyesine bağışladığı köşkten donanmayı selamlama fotoğrafları kalacak.

Bay Kemal'in "laga luga" ile geçen 13 yılından geriye ne kalacağını kimse bilmiyor. Haksızlık etmeyelim! CHP'nin 100. yılını kutladığı şarkıcı konseri, evinin mutfağında çektirdiği TV kayıtları, "ADALET" pankartlı yürüyüş fotoğrafları...

10, 50, 100, SONSUZ...

"Ebediyen payidar" bir devletin 10. ve 50. yaşı bile çok değerlidir.

Bu yüzden on yılda demir ağlarla örülen yurdun, 10. yıl marşı hâlâ dillerdedir.

50. yılı ise burun kıvırdığımız Süleyman Demirel İstanbul'un binlerce yıllık rüyası Boğaziçi Köprüsü'nü açarak kutlamak istemişti. Ama Ekim 1973 seçimlerini CHP'nin yeni lideri Ecevit kazanınca köprü açılış törenine üzüntüsünden katılmadı.

Cumhuriyetin 50. yılı ülkemiz için çifte bayram olmuştu. 89 yaşındaki İsmet Paşa'dan CHP'yi devralan 48 yaşındaki Ecevit, üstüne Kıbrıs'ı da "kurtarınca" ulusal kahraman olmuştu.

Adını dağa taşa yazdılar. Meydanları "Karaoğlan" diye inlettiler. İş oy vermeye gelince bir kez olsun tek başına iktidar şansı vermediler. En yüksek oyu aldığı dönemde (1977) bile 450 kişilik Meclis'te sadece 217 milletvekili oldu.

Hayatta tek görüp göreceği de zaten bu oldu.

Ne yazık ki demokrasi bir tür "büyük sayı oyunu"!

En ince taktikler, en dolambaçlı yollardan anayasanın kitabını "şahsına göre yazdıran" Reyiz bile bu oyunda zorlanıyor.

Ecevit'e de seçmen desteği hep eksik, hep sınırlı kaldı. Türkiye'nin 1. partisi oldu. Ama sadece 136 milletvekili ile oldu. Eksik "sayılarla" ne umutlar tam yeşerebiliyor ne de toprak işleyenin, su kullananın olabiliyordu...

MESELE SOLU SEVDİRMEK

Araya giren iki askeri darbe ile hapishaneler ve yasaklar da cabası...

Yine de küllerinden yeniden doğma mücadelesinden vazgeçmedi. Dünyada misli görülmemiş bir başarıyı gerçekleştirdi. Yaşı 65'i geçmiş iken, baba evini satarak, bir uçtan öteki uca ülkeyi boydan boya dolaşarak kurduğu partiyi ülkenin 1. partisi yapmayı başardı. Yine de seçmenin yüzde 79'u kendisine oy vermeye yanaşmadı.

Acaba büyük kitle "sol"u meşrulaştırdığı, "sol"u "umut" ile eşanlamlı kıldığı, "sol"u yücelttiği için, ona için için kızıyor ve tam destek vermeye yanaşmak istemiyor muydu

Ecevit'e kadar "sol", çoğunluğun gözünde hep "şer" idi.

Kötülüğün, günahın öteki adıydı...

Sol el taharete, sol omuz başı kötülük meleğine, sol taraf kısaca hayırdan uzak işlere ayrılmıştı.