Sünnete ittiba etmek

Sünnet, Resulullah'ın (asm) yüksek hal, söz, tavır ve tasvipleridir. O, Kur'ân-ı Kerim'in yaşayan modelidir. Hz. Aişe'ye (ra) Resulullah'ın (asm) ahlâkı sorulduğunda, "Kur'ân ahlâkı" olarak cevap verilmiştir.

İlmihal kitaplarında Peygamber Efendimizin farz ve vacip olmayarak yaptığı işler sünnet olarak gösterilmiştir. Bediüzzaman sünnet-i seniyyeyi şöyle mertebelere ayırır:

"Bir kısmı vâciptir, terk edilmez. O kısım, Şeriat-ı Garrâda tafsilâtıyla beyan edilmiş. Onlar muhkemattır, hiçbir cihette tebeddül etmez. Bir kısmı da nevâfil nevindendir. Nevâfil kısmı da iki kısımdır:

"Bir kısmı, ibadete tâbi Sünnet-i Seniyye kısımlarıdır. Onlar dahi şeriat kitaplarında beyan edilmiş; onların tağyiri bid'attır. Diğer kısmı, 'âdâb' tabir ediliyor ki, Siyer-i Seniyye kitaplarında zikredilmiş. Onlara muhalefete bid'a denilmez; fakat âdâb-ı Nebevîye bir nevi muhalefettir ve onların nurundan ve o hakikî edepten istifade etmemektir. Bu kısım ise, örf ve âdât, muamelât-ı fıtriyede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tevatürle malûm olan harekâtına ittibâ etmektir. Meselâ, söylemek âdâbını gösteren ve yemek ve içmek ve yatmak gibi hâlâtın âdâbının düsturlarını beyan eden ve muaşerete taallûk eden çok sünnet-i seniyyeler var. Bu nevi sünnetlere 'âdâb' tabir edilir." (Lem'alar, s. 180.)

Kısaca ifade etmek gerekirse uyma zorunluluğunu ifade eden kısım farz hükmünde vacipler başta gelmektedir. Nafileler de ikiye ayrılmaktadır: İbadete tâbi olanlar ve edebler.

Edebi ilgilendiren kısma tâbi olanlar adetlerini ibadete çevirirler ve önemli feyiz almalarına sebep olur. En küçük bir edebi yerine getiren, Resul-i Ekremi (asm) hatırlar ve bunun sonucunda kalbine nurlar yağar.