Resmî cemevleri hayırlı olsun

Cemevlerine bir tür kamusal alan ve dolayısıyla bir yönüyle ibadethane statüsü kazandıran kanun değişiklikleri dünkü Resmi Gazete'de yayınlandı.Böylece bu toprakların devleti yüzyıllardır yapamadığını yaptı. Yüzlerce yıllık kitlesel yanlıştan dönüldü. Yüzyıllarca adeta yeraltında kalmış olan bir kurumsal yapı demokrasinin de katkısı sayesinde gerçi yıllardır yerüstündeydi ama devletçe "görmezden geliniyordu". Bu kanunla artık görünürlüğü devletçe de tescillendi. Cemevlerinin elektrik parasının kamu kaynaklarından ödenmesi gibi sembolik şeyler de elbette kıymetli. Ama bizce asıl önemli olan, bundan sonra belediyelerce yapılacak imar planlarında ihtiyaca göre cemevi yerinin de ayrılacak olması. Başlıktaki "resmî cemevi"ne gelince... Elbette ironi. Yani olmasını değil olmamasını istediğimiz için orada. Zira resmiyet devletin kendisine aittir. Devlet sivil toplumu kuşatamaz ve kuşatmaya çalışmamalı. Aksine, sivil toplum veya sivil toplumlar devleti oluşturmalı ve kuşatıp kavramalı, yanlış yapmasını engellemeli. Toplumsal olan resmî değildir. Kültürel ve dinî alanda olan da resmî değildir ve olamaz. Ama karşımızda, laiklik kılıfı altında yaptığı uygulamalarla camiyi "bile" neredeyse yüz sene öncesinden "bir tür" resmileştirme işini başarmış olan bir devlet var. Kendisine karşı uyanık olmamız gereken bir devlet bu. İşte o devlet son yıllarda, "dışladığı dindarlar" hariç neredeyse bütün dindarlara "benim devletim" ama "benim babamrabbımsahibim olan benim devletim" dedirmeyi başarmış bir devlet olarak her şeyi kuşatıp kavrıyor ve her şeyi resmîleştiriyor. Örgütlü toplum hayaliyle yirmi sene önce çıkılan yolda örgütlü dindarların muhalif olmasının dahi tek başına suç sayılabildiği dönemlerden geçiyoruz. Bu sebeple resmiyetten hep korkuyoruz.