Kim hangi tarafta

Dinî taraftarlık ya da karşıtlık temelinde parti kurulmasını akıl reddettiği gibi temel uluslararası metinler ve Anayasa da yasaklıyor. Dolayısıyla "din karşıtı parti" diye bir parti "resmen" yok.Türkiye'de dinlere veya İslamiyet'e açıktan karşı çıkanların açıkça kümelendiği bir parti de yok. Bunlar cemiyetimiz ve siyasetimiz için önemli bir avantaj. Buna karşılık partilerin birbirleriyle girdiği iktidar yarışında dinin ve dinî meselelerin ciddi bir tartışma konusu olduğu açık. Bu durum hem toplumun dindar bir toplum olmasından ve hem de İslam dininin sadece inanılan değil "yaşanan" bir din olması mecburiyetinden kaynaklanıyor. Bu tartışmada AKP'nin Türkiye'yi getirdiği nokta hem iyi hem kötü yönleri barındırıyor. AKP'nin, kuruluşunda bilhassa başörtüsü ve katsayı zulmü gibi temel ve güncel konularda doğru yönde dinî hassasiyetleri takip etmesi rakiplerini laiklik üzerinden ve dinî konularda önce tereddüde ve sonra tavır değişikliğine zorladı. Mesela gelinen noktada katsayıyı tartışmayan, kıyafeti bir "sorun alanı" olarak görmeyen ve Ayasofya'nın müze iken yeniden cami olarak açılmasına evet diyen bir CHP var. Bu değişimde Kemal Kılıçdaroğlu'nun ve ekibinin teşvik edilmesi ve sürdürülmesi gereken bir katkısı ve başarısının olduğu da açık. Sol partiler ve dine daha mesafeli sayılabilecek diğer partiler için de benzer değişimler geçerli. Dinî hassasiyetler yönünden partilerin tutumu farklılaştığı gibi partililerin de tutumları farklılaşabiliyor. Bu ise anlaşılabilir bir durum. Ancak bizi asıl ilgilendiren AKP'nin geçirdiği değişim ve sosyal etkileri. AKP iktidarının son yıllarında Partinin kendi dindar kemik seçmeni ile arası hayli açıldı. "Paralel Devlet Yapısı" ile başlayıp "terör örgütü" ile devam eden ayrışmadan sonra diğer dindarlar da AKP iktidarına hayli farklı eleştiriler getiriyor. Son haftaların gündem konusu olan "İslamî Dayanışma Oyunları" adlı spor organizasyonunda ortaya çıkan ve İslâmî'lik