Kaygan satıh milliyetçileri netleştiriyor

Gelecek Haziranda yapılacak seçim Türkiye için birçok yönden ciddi bir kader seçimi.Fikir akımlarının mensupları ve entelektüelleri için ise tam bir sınav zemini. Seçim sath-ı maili, iğfale temayüllü çok zihinleri ve savrulmaya meyilli çok nefisleri kaydırıp düşürecek. Fay hatlarındaki minik kırılmaların seslerini duyabiliyor ve rezonanslarını hissedebiliyoruz. Bunlardan biri milliyetçiler ana kıtasının yaşadığı çıtırtılar. Bu kıta, kendi zemininde ikiye ayrılmış ve iki ana kutba doğru kaymaya başlamış durumda. Yanlış anlaşılmasın, konumuz Çin'in ekonomik büyümesi vs. değil. İş gücünün ve üretimin Doğuya kayması da değil. Bu konu "ben de bir milliyetçiyim" diyen seçmenin şimdilerde hangi partide olduğundan veya hangi lidere yakın durduğundan da bağımsız bir konu. (Parti ve lider tercihi meselesi sadece sandıkta ve bir basit sonuç olarak ortaya çıkacak). "Yok aslında birbirinden farkı" diyebileceğimiz bir biçimde söyleyelim: Ümit Soylu ve Süleyman Özdağ atışması gibi kayıkçı kavgalarının bu ideolojik meselede bir yeri ve hükmü yok. Ya da M. Kemal'e ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun beyanlarına atfen yapılan "En iyi ülkücü hangi Kemal" gibi siyasi magazin muhabbetlerinin de bu bahiste bir anlamı ve değeri yok. Konumuz ve ölçeğimiz; insanî değerler, hürriyet, adalet, liyakat ve demokrasi. Kendilerini "Batıya akın eden Türklerin torunları" olarak görenler, şimdilerde ayrıştılar ve iki zıt yönde gidiyorlar: Yeniden Doğuya dönenler ve Batıya yolculuğuna devam edenler. Ya da demokrasi arayışını samimiyetle sürdürenler ve "o da neymiş, önemli olan ...öcü avı" diyenler. "Güneş doğudan yükselir" prensibi, güneşi arayanlar için Doğuya dönmeyi gerektirebilir. Ama aynı prensip, "ben bir güneşim ve dünyayı aydınlatacağım" diyenler için Batıya dönmeyi ve manevi güneşi dünyaya Batıdan neşretmeyi gerektirir. Yönü Batıya dönük olanların milliyetçiliği ister istemez dönüşecek. Başkasını yutmakla beslenen bir milliyetçilik (ya da türü) olarak kalamayacak. Zira Hür