Başörtüsü ve Üstünlerin nötralitesi

Üstün fırtınası geçti. Sağduyu ile değerlendirebiliriz.Meşhur Psikolog Prof. Dr. Üstün Dökmen bir TV programında uzmanı olduğu bir konuda konuşurken konu bağlamında -ama başörtülülerin çoğalmasından rahatsızlığını da hissettirerek- başörtüsü meselesine de girdi ve maalesef ciddi bir hata yaptı. Psikologların danışanlara karşı nötr olması gerektiğini, sempati ya da antipati oluşturmadan ve empati seviyesinde kalarak bağ kurması gerektiğini anlatırken danışanlara karşı nötr olamayacakları için başörtülü uzmanların iyi bir psikolojik danışmanlık hizmeti veremeyeceğini, dolayısıyla psikologların simgesizbaşörtüsüz olması gerektiğini söyledi ve fırtına koptu. "Başörtüsü karşıtları grubu"nun muhalif siyaset erbabınca dahi desteklenmeyen söylemlerini geçelim. "Dinde hassas ama muhakemede noksan olanlar grubu"nun alelacele verdiği "trol tavrı" türünden "avamî" tepkiler o konuda maalesef Dökmen'i haklı çıkardı. Yeni Asya'nın temsil ettiği "sağduyu grubu", konuya daha ziyade muhatabın öğrenip anlaması ve mümkünse fikir değiştirebilmesi çerçevesinde ve bilgilendirerek yaklaştı. (Nevzat Tarhan gibi uzmanlar kendilerince uygun cevapları uygun dille ayrıca verdiler). Biz konuşmanın tümünden şu bilgileri ve sonuçları çıkardık: Üstün Dökmen konuya hürriyetler başlığından ve siyasi zaviyeden bakmıyor. Kamusal alanda ve kamuda başörtüsüne kategorik olarak "karşı" değil. Öğretmenin nötr olma mecburiyeti iddiasıyla başörtülü öğretmene karşı çıkanların aksine, öğretmenlerin başörtüsüne de karşı çıkmıyor. ("Milli Eğitim Bakanlığı izin verdiğine göre" diyerek aslında bir tereddüt beyan etti ama hayra yoralım.) Hanım hâkimlerin başörtülü olması ile ilgili olarak "uzmanı olmadığım bir alan" diyerek topu taca atıyor. Hatta M. Kemal'i seven olduğu gibi sevmeyenin de olabileceğini belirterek, bir danışmanın odasında M. Kemal portresi bulundurmasının da ilişkiyi empatiden uzaklaştırıp antipatiye dönüştürebileceğini ve dolayısıyla kaliteli bir danışmanlık hizmeti verilmesine engel oluşturabileceğini söyleyecek kadar demokratça bir yaklaşım içinde. Bu kısmı güzel. Ancak psikoloğun danışanı ile kuracağı ilişkinin ve desteğin verimliliğini nötr olmasına ve nötrlüğünü de psikoloğun dinî sembol taşımaması şartına bağlaması anlaşılabilir bir talep değil. Üstelik bu konudaki fikrini izah ederken haç takan psikoloğun da kaliteli hizmet veremeyeceğini söyleyerek haç ile başörtüsünü kıyaslaması kendisinin başörtüsü konusuna tamamen yabancı olduğunu gösteriyor. Bilmeli ki başörtüsü, "göstermek" için takılmıyor. Müslüman hanımlar için "dinî tercihini gösteren" bir "sembol" değil. Haçla mukayese edilemez. Başörtüsü bir "farz". İslam böyle bir din. (Esasen Hıristiyanlıkta ve Yahudilikte de başörtüsü farzı var ama çağdaş etkiyle güme gitmiş.) Başörtüsünün elbette sembolik bir yönü var. Ama buradaki "sembol" özel bir anlam taşıyan "şeair".