Bu kadar muhafazakârlık yeter

Özellikle kendilerini milliyetçi olarak niteleyenlere sesleniyorum: Bu kadar muhafazakârlık yeter! Geçen yüzyılın ortalarında haklı olabilirdik. Türkülerden, şarkılardan çok hafif batı müziği dinliyorduk. Halk oyunlarından çok salonlarda Avrupa usulü dans ediyorduk. Konservatuarlarda çocuklarımıza sadece batı müziği öğretiyorduk. Kendi edebiyatımızı, klasiklerimizi bir yana bırakıp Batı klasiklerine yöneliyorduk. Bu söylediklerim de bir dereceye kadar tartışılabilir olmakla birlikte diyelim ki kendi kültürümüze, tarihimize yeteri kadar önem vermiyorduk. Ama artık bunların hiçbiri kalmadı. Radyolarımız, televizyonlarımız şarkı ve türkülerimizle 24 saat yayın yapıyor. Ebru, hat, minyatür gibi klasik sanatlarımızı, türkü ve şarkılarımızı öğreten okullarımız yanında pek çok da özel kuruluş var. Başta Osmanlı olmak üzere tarihimizi ele alan ilmî ve popüler yayınlar kitapçı raflarını dolduruyor. Tarih romanları, tarihî filmler aynı şekilde. Öyleyse artık bu kadar muhafazakârlık yeter! Muhafaza ettiğimiz kültür değerlerimizden yeni kültür değerleri nasıl yaratabiliriz, artık buna bakmalıyız. Halk ve klasik müziklerimizden 21. yüzyılın yeni Türk müziğini nasıl yaratabiliriz, artık buna bakmalıyız. Batının tecrübe, teknik ve yöntemlerinden de yararlanarak yeni ve çağdaş eserler nasıl yaratabiliriz, artık buna bakmalıyız. Muhafaza etmek, dondurmak, müzelik hâle getirmek demektir. Elbette kültür değerlerimizin otantik biçimlerini muhafaza edeceğiz, gerekenleri de müzelerde saklayıp sergileyeceğiz. Fakat kültürün bir süreç olduğunu unutmamalıyız. Gelişmeyen, gelişme süreci içinde olmayan kültür ölür. Ölü bir kültürle yaşamak istemiyorsak yeni yaratışlarla kültürümüzü geliştirmenin yollarını aramalıyız. Biraz da İslam dünyasına seslenmeliyim. Geçenlerde yandaş kanallardan birinde Afganistan'la ilgili bir programa gözüm takıldı. Afganların içinde bulunduğu perişanlığı anlatıyordu. Milyonlarca Afgan uyuşturucu bağımlısı olmuş, izbe yerlerde esrar çekiyordu. Onlara yardım için Türkiye'den giden bir dernek mensubu da başını elleri arasına almış, hıçkırarak ağlıyordu: "Allah'ım" diyordu, "biz ne yaptık da bu kadar zelil olduk" "Biz" derken bütün İslam dünyasını kastediyordu. Evet bütün İslam dünyası, evrenin sırlarını araştırmak yerine ömrünü "Ne yaparım da cennete giderim" kaygısı üzerine kurmuş Müslümanlar yüzünden bu kadar zelil oldu. Ey Müslüman, eğer evreni Allah'ın yarattığına inanıyorsan -ki Müslüman olduğuna göre mutlaka inanıyorsun- evrenin sırlarını araştırmakla işe başla! "Allah'ın hikmeti" diyerek yan gelip yatma; o hikmetin ne olduğunu, nasıl olduğunu bulmaya çalış! "Her şey Kur'an'da var" kolaycılığına da kaçma; "Uzaydaki cisimler nasıl oluyor da birbirinden uzaklaşıyor, şu kadar gen sarmalından nasıl oluyor da birbirine benzemeyen milyonlarca tür ortaya çıkıyor; bunlardan nasıl yararlanır da insanlığı ve bilimi geliştirebilirim" sorularının cevaplarını aramaya bak! "Ahlaki sefillik içinde" dediğin, "çöküyor,