"O kabrin yeri, burasıdır!.."

Fâtih Sultân Mehmed Han, İstanbul'u fetihten sonra hocası Akşemseddîn hazretlerine geldi. "Bir şeyi merak ediyorum" dedi. Büyük velî sordu: "Nedir o Sultânım" Arz etti ki: "Sahâbe-i Kirâm'ın büyüklerinden, mihmandâr-ı Resûl, Ebâ Eyyûb Ensârî hazretlerinin kabr-i şerîfi, İstanbul surlarına yakınmış." "Evet öyledir." İstirham etti ki: "Zât-ı âlinizden bu yerin tesbîtini istiyorum hocam." Mübârek döndü ona. "Ben, şu karşıki tepenin eteğinde, devamlı bir nûr görürüm. Kabr-i şerîf o mevkîde olmalıdır" buyurdu. Ve kalkıp o bölgeye gittiler. Orada bir çınar ağacı vardı. Büyük velî, iki dal kopardı. Onları, az aralıkla dikti ve; "O mübârek kabir, bu iki dal arasında