Ayasofya'dan Gazze çağrısı

Ayasofya'da Cuma hutbesinde dünyayı ve âlem-i İslâm'ı "Gazze için harekete geçmeye" çağıran önceki Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Görmez'in mesajının, Cuma namazı sonrası farklı ülkelerden İslam alimleriyle birlikte Ayasofya-i Kebir Camii Şerifinden dünyaya "Soykırımı durdurun!" çağrısı yapan Diyanet İşleri Başkanımız Ali Erbaş tarafından pekiştirilmesi, böylece halef-selef ve sivil-resmi İslâm alimlerinin omuz omuza Gazze-Filistin-Kudüs için aynı mesajı vermeleri son derece anlamlı bir çıkış oldu.

Bu itibarla Mehmet Görmez'in Ayasofya hutbesini tarihe kayıt düşmek adına kısaltarak paylaşıyorum:

"Aziz kardeşlerim! Allah'ın selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun. Cumanız mübarek olsun. Kerim kitabımız Kur'an'ın dilinde "ve-mâ lekum" diye bir ifade vardır. "Ve-mâ lekum" ('Ne oluyor size!'); "Size yakışıyor mu!" demektir. Pek çok ayet bu uyarıyla başlar. Onlardan birisi, okuduğum Nisa, 75. ayettir. "Ne oluyor ki size, Allah yolunda savaşmıyorsunuz; öldürülenleri korumak için harekete geçmiyorsunuz! (Ne oluyor size ki) Zayıf düşmüş, zor durumda kalmış kadınlar, erkekler, çocuklar için mücadele etmiyorsunuz! (Ne oluyor size ki) 'Bu halkı zalim olan beldeden bizi kurtaran kimse yok mu!' diye feryat eden kardeşlerinize yardım etmiyorsunuz! (Ne oluyor size ki) 'Katından bize sahip çıkacak bir veli gönder, bir yar ve yardımcı gönder' diye yalvarıp yakaran kardeşlerinizin imdadına yetişmiyorsunuz."

Aziz kardeşlerim! Üç ayı aşkındır İslam coğrafyasında yaşadığımız büyük acıları dikkate alarak bu ayeti okuyan her mümin sanki bugün nazil olmuş gibi güçlü bir inanca sahip olur. Ayet adeta günümüze sesleniyor: "Ey insanlar! Ne oluyor ki size, 134 gündür tarihin en vahşi katliamını seyrediyorsunuz! Ne oluyor size ki her yaştan insanın alçakça katledilişine yeterince ses çıkarmıyorsunuz. Ey Müslümanlar! Size ne oluyor ki; daracık bir sahil şehrinde abluka altına alınmış bir halkın topyekûn soykırıma uğramasına seyirci kalıyorsunuz! Ne oluyor size ki; her gün, her dakika insanlığın ortak vicdanına olan güvenin yitirilişine adeta kulaklarınızı tıkıyorsunuz. Ey insanlar! Çocuklar, bebekler ölüyor; mabetlerde dua ve ibadet bombalanıyor, çocukların masumiyeti hedef alınıyor. Sizler neredesiniz! Hastanelerdeki şifa katlediliyor, barınaklardaki iltica enkaza çevriliyor. Size ne oluyor da bütün bunlara kulak tıkıyorsunuz."

Aziz kardeşlerim tam 134 gündür Gazze'de devam eden bu vahşet bugünlerde yeni bir aşamaya eriyor. Bir zamanlar arkasında Firavun'un orduları varken Mısır'dan çıkıp Sina Çölü'ne sığınanlar, bugün aynı Firavun'un işgal ordusuna dönüşüp, ocaklarını söndürdükleri Gazzeli mazlum ve mustazafları yine aynı yere, Sina Çölü'ne sürmenin, açlığa, susuzluğa mahkûm etmenin, ilaçtan, ışıktan, gıdadan mahrum bırakmanın planını yapıyor. Refah sınır kapısına sıkıştırılmış mazlum çocuklar, mahzun kadınlar, mağdur yaşlılar bir kez daha toplu bir katliamla karşı karşıya. Ve ne acıdır ki, ümmet kendi refahını bozmamak için kardeşlerinin son sığınağı Refah'ta soykırıma uğramalarına seyirci kalmaktan başka bir yol bulamıyor.

Aziz kardeşlerim, bugün insanlık tarihinin en kadim mabedi, Fatih Sultan Mehmet'in ümmete en büyük emaneti Ayasofya'nın minberinden iki çağrıda bulunmak istiyorum. Biri bütün insanlığa, insanlık onurunu taşıyan herkese, diğeri ise tüm Müslümanlara, İslam'ın haysiyetini taşıyan tüm İslam ümmetine.

Birinci çağrım insanlığadır: Ey nâs, ey bu alemde insan diye ünlenen eşref-i mahluk, ey insanlık alemi! Şunu biliniz ki; Gazze'de yürütülen katliam, zulüm ve vahşet sadece Gazzelilere yönelik değildir. Bu bütün insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur, bir soykırımdır. Filistinli çocuklara yapılanlar sizin çocuklarınıza da yöneliktir. Filistinli kadınlara yapılanlar sizin kadınlarınıza da yöneliktir. Bu savaş fıtrata, varoluşa, insanlığa karşı bir harp yeryüzünü ifsat; bu çirkin savaş, insanı insan kılan bütün değerlere açılan bir savaştır.

Ey insanoğlu, biliniz ki; insandan ziyade insanlığı yitirmek çok daha büyük bir ziyandır; telafisi mümkün olmayan bir hüsrandır. Bir tarafta sayılara döktüğümüz binlerce masum insan hayatını kaybederken diğer taraftan bütün beşeriyetin özü olan insanlık cevherini yitirmek üzereyiz. Bugün bu katliamı önlemek için bizleri insan kılan vicdanlarımızın harekete geçirmezsek kendi elimizle insanlığımızı bitirmiş olacağız.