Ömer Erdem

Karar

Piçoğlu Osman ya da türküden düşünmek

Selda Bağcan'ın sesine teslim oluyorum ilkin. Karadeniz'in sisli zirvelerinden kademe kademe sahile beni indiriyor. Doygun yeşilliklerin arasından özenle geçirip sakin bir köşe arıyor nefeslenecek. Her ne kadar kemençe geride kalsa da onun lirik ve içli nefesini daha bir duyuyorum. 'Kemençe dut ağacından kainata üflenmiş bir fısıltı' diyecek oluyor

Sıradan insanın değeri...

Neredeyse bütün yaratıcı yetenek ve sıradışı meziyetlerle donanmışlık kadar iç sızlatan düşüşler ve çözülmeler de onda, sıradan insanda toplanır. Kelimenin tam manasıyla olumlu anlamda vasattır sıradan insan ve bütün ileri gidişler, geri, aşağı düşüşler onun hizasından ölçülür. O bakımdan bir toplumun niteliği kadar gerçekliğin değeri sıradan insan

Dut inadı...

Derler ki kurumuş keresteler içinde en sağlam ve inatçısı dut ağacınınkidir. Dileyen eline bir çivi ve çekip alıp denesin. Yaprağa serip de meyveye durunca orasına burasına çıkıp o yönden bu yöne çekilmesine rağmen esneyip kırılmadığına bakılırsa bu hüküm çoktan doğrudur. Kış gelip de onca savunmasızlığıyla bir deri bir kemik kaldıktan sonra ilk ya

Dün akşam beni bir şeyler yerimden etti fakat...

Dün akşam beni bir şey, uyutmadı, diyecektim bundan imtina ettim çünkü beni uyutmayan şeyin tek başına olmadığını o ortadan kalksa bile ona benzerlerin ve onun ortaklarının varlıklarını sürdürüyor olacaklarını hatırladım. Dün akşam, beni tedirgin eden şeyden dem vuracaktım yine beri durdum, çünkü onun öyle bir başına eşikte beklemediğini oraya yaln

Gıda meselesi ya da patates...

Tevfik Fikret'in Han-ı Yağma ve Mehmet Akif'in Safahat'ındaki bazı bölümleri saymazsak tabiatı gereği şiir sofradan ve iştahtan pek söz açmaz bizde. Fikret başkalarının hakkını yağmalayışı kıyasıya eleştirirken Akif toplumsal birliğin vasıtası sayar yiyip içmeyi. Asım'ın bir bölümünde düğün sofrası gökyüzünü inleten zurnalarla açılır. Gıda, yemek,

'Kriz içindeki bilinç'

Güçlünün tabiatı ile muhterisin karakteri aynı çizgide buluşur; eldekini büyütmek ve olup bitenin özünü saptırıp saklamak. Meselelerin teorik tartışma düzeyini yitirip günlük gelişmelerin ve politik dilin kontrolüne girmesiyle sadece hayatın akışı değil zihinler de şekillenir. Güçlü ve muhteris bu fırsatı kaçırmaz. Propaganda eşliğinde elinde çiçek

Toparlama dersleri...

Dur! Duuur! Bekle. Şimdi gel, geri gel, hafif sol yaparak gel. Durr, duur, dur! Biraz öne al. Fazla değil. Azıcık. Bir gıdım. Evet, şimdi tam geri, sağ yap, yap yap yap. Toparla, toparla, yeter. Tamaaamdırr!.'Direksiyondaki adam kendisine sesleneni tanımıyordu. Zaten yetersiz olan park yeri bulma sorunu hafta sonları buraya yönelen şuursuz akış seb

Tahıl ve ekoloji

Modern zamanlar toprak ve bileşenleriyle olumsuz yönde ilişkilidir. Topraktan ne kadar koparsa kendi ontolojisini adeta o denli güvende hisseder modern çağ. Klasik yerleşimlerin aksine topraktan ayrılışı simgeler bu durum. Böylece 'mekanın poetikası' gevşerken toprağın altı ve üstü beton benzeri materyallerle kaplanır. Çeliğin de devreye girmesiyle

Dur bakalım...

Dur bakalım dedi, adam, dur bakalım. Önce kendisine söyledi, hele dur, dur bakalım. Biraz dur. Bekle. Acele etme. Sabırlı ol. Sakin kal. Sonra da, Ege'den Güney Doğu'ya, Karadeniz'den İç Anadolu'ya kaydı zihni, oradaki şehirleri hatırladı. Denizli'de nasıl söylerlerdi 'dur bakalım'ı, ya Edirne, Kars, Trabzon, Ordu, Erzurum, Konya, Mersin, Hakkari,

Kadıköy ile Üsküdar'ın Arası

Yirmi yıl kesintisiz Üsküdar'da yaşadım. İki Çamlıca tepesi arasında ayak basmadığım ağaç dibi neredeyse yoktur. İlk işim Büyük Çamlıca Tepesine tırmanmak ve şehri her yönden temaşa etmek olurdu sabahları. Dört mevsim boyunca, ışıkları, renkleri, boğazı, ufku hasılı şehrin saklayıp gösterdiği her şeyi gözlemeye çalışırdım. Sonra da erguvanları bekl