Toparlama dersleri...

Dur! Duuur! Bekle. Şimdi gel, geri gel, hafif sol yaparak gel. Durr, duur, dur! Biraz öne al. Fazla değil. Azıcık. Bir gıdım. Evet, şimdi tam geri, sağ yap, yap yap yap. Toparla, toparla, yeter. Tamaaamdırr!.'

Direksiyondaki adam kendisine sesleneni tanımıyordu. Zaten yetersiz olan park yeri bulma sorunu hafta sonları buraya yönelen şuursuz akış sebebiyle iyice dayanılmaz oluyordu. Mümkün olduğunca arabasını yerinden oynatmıyor, haftalarca yerinde kalınca da aküsü tükenmesin diye arada bir kontağı çevirip motoru çalıştırıyordu. Bu sabah erkenden işi çıkmıştı. Arabayı götürmek zaruret olmuştu. Döndüğünde korktuğu başına gelmiş, onca tur atmasına rağmen tek boş yer bulamamıştı. Sonunda burası

'Özel park yeridir, arabanızı bırakmayın... Oluşacak hasardan sorumlu değiliz... Can sıkmayın... Park edilmez. Anlayış gösterin!'. Böyle uyarı karışımı tehdit levhalarının konulduğu parmaklıklara hiç yeltenmemişti. Geçen yaz mecbur kalıp da torpidonun üstüne 'aynı sokaktayız, bu numaradan lütfen arayınız' notu bırakmasına rağmen arayan kişi ağzını Hulki Aktunç'un 'Büyük Argo Sözlüğü' ile doldurmuşçasına saymadığı madde bırakmamıştı. O da âdeta önünü iliklercesine adamın yanına koşmuş, bağışlayın, demişti. Adam bununla yetinmemiş, 'böyle hallerde telefon bırakmak gerekir cama' diye çıkışmıştı. Zaten öyle yaptım hatta aynı sokaktayız bakın derhal geldim, demesine rağmen park yeri önü sahibi başka maddelere sıçramaya kalkışmış, o da 'siz haklısınız ama beni de telefonla aramadınız, ben kendiliğimden geldim' deyince diğeri bu kez 'telefonu yeni koymuşsunuz' diye köpürmüştü. Lafı döküldüğü yerden toparlamak istemiş, 'ne derseniz hakkınız var' ile konuyu kapatıvermişti.

Hayır hayır, bu kez 'park yapılmaz' ya da 'Apartmana aittir' gibi levhalara takılmamıştı. O bir kez olurdu. Adam garajının önüne arabasını çekmiş, tam arkasına da iki iri duba koymuştu. Fakat dubalar onun giriş çıkışını sağlamaktan öte âdeta iki araçlık mesafeye karşılık geliyordu. Yoktu, yoktu, tek metre park yeri yoktu. Arabayı katlayıp cebine koyamazdı. Yakınlardaki bütün otoparkların önünde kuyruklar oluşmuştu. Her tur attığında orası gözüne çarpıyordu. Şu dubalardan biri biraz geriye itilirse Öndeki aracın önünde mesafe var. Kafasını toparladı. Çok detaylı hesaplar yaptı. Topladı, çıkardı. Öne çıktı. Geri çekildi.

Çaresizlikten de cesaret alarak dubaların hizasında durdu. Evet, biraz geri itilirse ve çok milimetrik manevralar yapılırsa, toparlaya toparlaya girilebilirdi. Öyle yaptı. Ucu ucuna yerleşti. Arabadan ayrılmadan kâğıt kalem buldu. Ne yazmalıyım diye zihnini topladı. Sadece numara mı bırakmalıydı

Garaj kapısının önündeki araç geniş ve yüksekti. Bir sürücü gözüyle tam sol yaparak geri geri buradan girip sonra da hafif toplayarak çıkabilirdi. Onun hakkı aslında buydu. Toparlama becerisine kalıyordu her şey. Yoksa değil iki, dört duba olsa yine yetmezdi. Emin oldu. Tereddüt etti tekrar. Yazmasam mı diye düşündü. Eğer yazarsam adam hakkına tecavüz ettiğimi düşünecek ve her seferinde dubaların mesafesini artıracaktı. Olsun, dedi. Yazayım da bir tatsızlık olursa sözü not bıraktım bakınız, kötü niyetli olsam bunu yapmazdım diye toparlarım umuduyla başını salladı. Bagajdaki eşyalarını alıp evine çıktı.