Füruzan hiç eskimedi, hiç eksilmedi

Birkaç gün önce Füruzan diye başlayan haber bana ulaştığında Türkiye'de kadın olmanın, insan olmanın, yazar olmanın, dirençli olmanın, yaratıcı olmanın, onurlu olmanın, çalışkan olmanın, sahici olmanın tüm yükünü omuzlamış, sadece eşsiz bir edebiyatçıya değil, aynı zamanda bir dosta da veda ediyordum.

Füruzan, edebiyatımızda bir olaydır! Bir fenomen! O fenomenle benim yolum çoook eskiden, yarım asır önce kesişti. Kendisiyle de kitaplarıyla da yolum bir daha hiç ayrılmadı.

"Parasız Yatılı" kitabı 2021 yılında 50. yaşını kutlarken söylediklerimiyazdıklarımı burada yinelemek istiyorum: Bu kitap hayatımıza giren, edebiyat tarihimize yerleşen, Türk öykücülüğünün mihenk taşlarından biridir.

BOMBA ETKİSİ

Şimdi bir an için gerilere dönelim. 1971'de yayımlanan "Parasız Yatılı", edebiyat dünyamızın en önemli ödüllerinden biri olan 1972 Sait Faik Armağanı'nı kazandı. Ödül, o yıl ilk kez bir kadın yazara verildi. Ancak bomba etkisi yapan sadece bir kadın yazar, çok genç bir kadın yazar olması değildi. 13 Mayıs 1972 tarihli Milliyet gazetesindeki fotoğrafta, Füruzan ve ben karşılıklı oturmuşuz, o anlatıyor ben dinliyorum. Yazımın manşetine şu ilkler damgasını vurmuş:

"İlkokul mezunu", "Yarışmaya ilk kez katılmış", "Yarışmayı kazanan ilk kadın yazar", "İlk eseriyle bu yarışmayı kazanmayı başaran ilk sanatçı"...

Anımsıyorum bütün bu ilkler edebiyat dünyamızda bir bomba etkisi yapmıştı. Benim "bomba gibi" deyişimi Yapı ve Kredi Yayınları, 50. yıl özel baskısında daha güzel betimliyordu: "Yazınımıza göktaşı gibi düştüğü onun için söylenir."

Bu ilk kitabıyla Füruzan, tüm kalıpları yıkıyor, kuralları bozuyor, kendine özgü dilini, rengini, ritmini, kurgusunu yaratıyordu. Tüm eleştirmenler bu özgünlüğün altını çiziyordu.

MİHENK TAŞI

Hayır bu tek atımlık bir barutbombagöktaşı değildi!

"Parasız Yatılı"nın hemen ardından "Kuşatma", onun da ardından "Benim Sinemalarım" geldi. Bütün bunlar bir yıl içinde oldu. Bence bu üç kitap bir bütündü, birbirinden ayrılamazdı.

Özgünlüğü sadece dilinden, ritminden, duyarlığından değil, aynı zamanda ele aldığı konulardan ve sınıfsal bakış açısından geliyordu; bir de ayrıntılara gösterdiği özenden; adeta fotoğraf çekiyor, resimleri boyuyordu sözcüklerle... Ama en çok, en çok sahiciliğinden güç alıyordu.

Bu üç kitaptaki küçük kızlar, büyük kızlar, yalnız anneler, çalışan kadınlar, yoksullar, çaresizler, "teyzeler", "amcalar", göçmenler, toprağından koparılmışlar, evini arayanlar... Onların hepsi hem biraz Füruzan hem de bizleriz.