Filler ve Karıncalar

Prag Tiyatro Festivali'nden ayağımın tozuyla dönüp tüm gördüklerimi sizinle paylaşmaya hazırlanıyordum ki sevgili arkadaşım Genco Erkal'ın sesi kulağımın dibinde bitiverdi: "ekya'yı bırak önce Cihangir'e bak!" Adeta buyruk veriyordu.

Evet Cihangir Atölye Sahnesi 2025 Tiyatro Eleştirmenler Birliği'nin (TEB'in) Genco Erkal Ödülü'nü almıştı. Ayrıca sahneledikleri "Ayak Bacak Fabrikası" ve "Kâtip Bartleby" oyunlarıyla sayısız ödül kazanmışlardı. Nicedir yurtdışında tiyatromuzu en başarılı biçimde temsil etmekteydiler... Ve ben onların bir oyununu hiç ama hiç izlememiştim. Haklısın Genco deyip İstanbul'a varır varmaz, topluluğun yeni oyunu "Filler ve Karıncalar"ı izlemek üzere kendimi Cihangir'de buldum.

CİHANGİR ATÖLYE SAHNESİ

Önce topluluk üzerine birkaç tümce: Arzu Gamze Kılınç ve Muhammet Uzuner tarafından 2017 yılında kuruldu. Bildiğimiz tiyatrolara benzemiyor. Amaç sadece oyun sergilemek değil. Burası aynı zamanda bir yaşam deneyimi ve öğrenme alanı olarak algılanıyor.

Kendilerini şöyle tanımlıyorlar. "Cihangir Atölye Sahnesi, (CAS) oyun oynama güdüsünü ve geliştirilebilir bir beceri olarak oyunculuğu merkeze alan bir tiyatro, eğitim ve yaşam alanıdır. Eğitim modeli olarak usta-çırak ilişkisini esas alırken tiyatroyu bireyin kendi potansiyelini gerçekleştirmesine olanak tanıyan bir özgürlük alanı olarak görür."

Oyun oynama güdüsü, kolektif düşünce ve davranış, topluma ve toplumsal olaylara duyarlılık, sorgulama, araştırma, bir de neşe... Bunlar asla vazgeçmedikleri ilkeler. Bu toplulukta bütün insanlar, herkes eşit. Herkes bilgisi ve deneyimi ölçüsünde üretime katılıyor...

Artık izlediğim oyuna geçebilirim.

FİLLER TEPİŞİRKEN KARINCALAR DİRENİRKEN

Yaşar Kemal'in "Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca" adlı romanını okurlarım bilir. Bilmeyenlere anımsatayım: Bir halk masalından yola çıktığı için, kimileri bu eşsiz esere "çocuk romanı" dese de kesinlikle değildir. Yeryüzündeki haksızlığa; fillerin tepişmesine, karıncaların direnişine tanıklık eden; ezenle ezilen, sömürenle sömürülen ilişkisine odaklanan bir alegoridir. Otoritenin gücü karşısında direnenlerin birleşme ve dayanışma mücadelesinin romanıdır.

300 sayfalık romanı, özünden hiç ama hiçbir kayıp vermeden bir sahne metnine dönüştüren, uyarlayan ve yöneten Arzu Gamze Kılınç'ı kutlamakla başlamalıyım. Büyük bir başarı...

Bu uygulamada neler vurgulanmıyor ki: Önce otoritenin güç ve baskısının nasıl şiddete dönüştüğü; o şiddetle güçsüzlerin nasıl kandırıldığı, aldatıldığı, manipüle edildikleri... Ezilenlerin ezikliği, korkusu, güç karşısında gerileyişleri ya da çıkar peşinde işbirlikçiliği... Hepsi bu kadar değil, sınıfsal direniş, kimlik sorgulaması, asimilasyon çabası, kolektif güç ve dayanışma... Hepsi, hepsi üstelik çağrışımlara en açık biçimde seyirciye geçiyor.

Berkay Özideş'in müziği; Muhammet Uzuner'in koreografi ve ışık tasarımıyla ve 12 oyuncunun bomboş bir sahnede yarattıkları "tiyatro büyüsü"; hem "illüzyon" yaratıp hem de o "illüzyonu yıkması" çarpıcı.