Yunan adaları tatları İstanbul'da buluştu

İstanbul sonbaharda bir başka güzel olur. Gezmenin, şehrin yeni lezzet duraklarını keşfetmenin tam zamanıdır. Tersane İstanbul'daki Mykorini Mikonos'un enerjisini, Santorini'nin dinginliğini getiriyor


İstanbul'un gastronomi sahnesinde dikkat çeken bir eğilim var: Özgün konseptlerle ortaya çıkan, yalnızca yemek değil bütünsel bir deneyim sunan mekânlar. Artık iyi bir menü tek başına yeterli değil; mekânın ruhu, müziği, dekorasyonu, ritüeli de oyunun parçası. Bu dönüşümün en yeni temsilcilerinden biri ise Tersane İstanbul'da kapılarını açan Mykorini. Yunan mutfağı, Akdeniz kültürünün en neşeli, en kutlamacı tarafını taşır. Mykorini, bu ruhu İstanbul'a getiriyor ve yalnızca tabaklarda değil, ambiyansında da Ege'nin özgürlük duygusunu şehre katıyor.

Benim için Mykorini'nin hikâyesi geçen yıl Antalya'da başladı. Mutfağını, mekânın ruhunu ve özgün tasarımını çok beğenmiştim. Tersane İstanbul'da şube açacakları haberini de o sırada almıştım. Mykorini'nin konseptini, SWOT Hospitality CEO'su Mouhamad Hadla şöyle anlatıyor: "Amacımız, Mikonos'tan Santorini'ye uzanan Yunan mutfağını İstanbul'da benzersiz fine dining gastronomi deneyimiyle buluşturmak."

Gerçekten de daha ilk adımınızı attığınızda Mikonos'un enerjisini, Santorini'nin dinginliğini ve Ege'nin özgürlüğünü hissediyorsunuz. Ancak bana kalırsa Mykorini'yi asıl özel kılan, mutfağı. Michelin yıldızlı şef Pavlos Kyriakis'in menüye kattığı uluslararası vizyon, markaya ayrı bir prestij kazandırmış. Executive Brand Chef Dimitris Koumis'in yorumunda ise Akdeniz'in mutfak geleneği, modern bir sadelikle birleşiyor. Mevsimsellik, yalınlık ve kusursuz teknik. Fazla söze gerek bırakmayan, doğrudan damağa ve ruha dokunan lezzetler. Taptaze malzemeler, Ege otları, dengeli soslar. Burada beş duyuya hitap eden bir deneyimin ötesine geçiliyor; âdeta 'altıncı duyunuz' devreye giriyor. Çünkü mekân, sadece görüp, işitip tatmakla kalmıyor, hissettiriyor. Sirtaki ritimleri, tabak kırma ritüelleri, Akdeniz'in renklerini taşıyan dekoru. Hepsi bir araya gelince Ege'nin kutlama kültürü İstanbul'un kalbinde yeniden hayat buluyor. Eminim, bu yıl Mykorini çok konuşulacak.

Tadım notlarım:

Greek Millefeulle: Katmanlı çıtır hamurun arasında gizlenen irmikli vanilya kremasıyla, kumkuat marmeladının tatlı, ekşi dokunuşunun keyifli uyumu.

Yoghurt ice cream: Yoğurtlu dondurmanın hafif ve ferah tadı kavrulmuş cevizlerin çıtırlığıyla damakta iz bırakıyor.

Dana şiş: Dumanı tüten ızgaradan sofraya uzanan yolculukta dana şişler, dışı hafifçe kızarmış, içi yumuşacık dokusuyla başrolde yerini alırken, rezene ile tatlandırılmış yoğurtlu cacık, ete serinlik ve zarif bir Akdeniz dokunuşu katıyor.

Orzo: Makarnanın yumuşak dokusunun, midye, kalamar ve karidesle buluşması harika ama domatesin hafif ekşiliğiyle dengelenen maydanoz kremasının hakkı yenemez.