Dünyanın pek çok yerinde, gastronomi ve müzik yan yana geldiğinde 'duyular arası hafıza' yaratılır. Tıpkı Edremit Körfezi'nin binlerce yıllık mutfak belleğinin Adramytteion'un sessiz taşlarından yükselen klasik müzikle aynı sahnede buluşması gibi.
Kimi zaman bir melodinin hatırlattığı şey sadece şarkının sözleri değildir. Viyana'da bir sokak festivalinde, Strauss'un "Mavi Tuna" valsini dinlerken elinizdeki fırından taze çıkmış elmalı Strudel'in buharı, Lizbon'da fado eşliğinde bir tabak Bacalhau'nun deniz kokusu ya da San Sebastian'da, yıldızlı şeflerin hazırladığı pintxoslar, akşamüstü sahnede yükselen flamenko ritmiyle hafızanıza kazınır. Fransa'nın Provence bölgesinde lavanta tarlaları arasındaki açık hava konserlerinde yenilen keçi peynirli ikramlardır hatırlanan ya da Japonya'da Kyoto'nun geleneksel gagaku müziği, çay seremonisinde yankı bulur. Hepsi, farklı coğrafyalarda aynı işlevi görür: Kokuyu, tadı ve sesi tek bir hafıza mekânında buluşturur. Dünyanın pek çok yerinde, gastronomi ve müzik yan yana geldiğinde yalnızca bir etkinlik değil, bir 'duyular arası hafıza' yaratılır.
Uzmanlar, bu güçlü bağın ardında, nörogastronomi olduğuna işaret eder. Yani; tat ve koku duyuları, beynin hafıza ve duygu merkezleriyle doğrudan bağlantılı. Oxford Üniversitesi'nden Prof. Charles Spence'in 'crossmodal perception' (duyular arası algı) araştırmaları, tat alma deneyiminin müzikle eş zamanlı olarak değişebildiğini; örneğin yüksek tondaki melodilerin tatlı algısını artırırken, düşük tondaki enstrümanların acılık hissini güçlendirdiğini ortaya koyuyor.
Toprağın hikâyesi
AdraFest de bu evrensel hafıza yaratma gücünün Ege'deki karşılığı. Edremit Körfezi'nin binlerce yıllık mutfak belleği, Adramytteion'un sessiz taşlarından yükselen klasik müzikle aynı sahnede buluşuyor. Bu yıl üçüncüsü düzenlenen festival, 3-12 Ağustos'ta 6 ilçeye yayılan 11 konserle yalnızca kulağa değil, damağa da dokundu. Körfez'in tuzlu rüzgârı, taze kekik kokusu, höşmerimin sütlü tatlılığı ve koruk suyunun ekşi ferahlığı. Konser aralarında, yerel üreticilerin hazırladığı bu tatlar, izleyicinin belleğinde müziğin notalarıyla birleşti. Festivalin düzenleme kurulu başkanı Prof. Dr. Sabriye Çelik Uğuz'un dediği gibi: "Zeytin ağacının kökleriyle keman yayı arasında fark yok, ikisi de toprağın hikâyesini anlatıyor." Burhaniye Ören'den Ayvalık'a uzanan bu yolculukta, arkeoloji yalnızca kazılarda kalmıyor, tabakta, bardakta, damakta yeniden hayat buluyor ve genç sanatçılara da fırsat alanı yaratıyor. Adramytteion Araştırmaları Heyet Başkanı Dr. Hüseyin Murat Özgen ise festivali şu sözlerle tanımlıyor: "AdraFest, bizim için yalnızca bir festival değil, bu coğrafyanın taşıdığı çok katmanlı kültürel mirası sesle, izlenimle ve duyguyla yeniden duyulur kılma çabasının bir ürünü."
Aylin Şef'in tadım menüsü
Bu yıl festivlin en lezzetli sürprizlerinden biri, Şef Aylin Yazıcıoğlu'nun, Novavera'da hazırladığı tadım menüsüydü. Organik zeytinyağı ile siyez ekşi maya ekmekten, Memecik zeytinyağlı domates sorbeye; Trilye zeytinyağında konfi kaya levreğinden, damla sakızlı zeytinyağında şeftali ile lor cheesecake'e uzanan menü, Ege'nin zeytin ağaçları ve deniz kokusuyla dolu bir günün tadına dönüştü. Aylin Şef, 20 yıllık mutfak yolculuğunda yerel lezzetleri dünya sofralarına taşıma hedefini, Novavera'nın doğaya saygılı üretim anlayışıyla buluşturmuş. 2017'de Bahar Alan tarafından Ayvalık'ta kurulan Novavera, zeytinyağlarıyla Anadolu'nun zengin mutfak mirasını dünyaya taşıyor.