Müzede gastronomi durağında lezzet sofrası

Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Van Müzesi, Çanakkale Troya Müzesi ve İzmir Arkeoloji Müzesi'nde kurulan sofralarla Anadolu medeniyetlerinin mutfak hafızası müze salonlarına taşındı.

Bir yemeğe baktığınızda sadece lezzet mi görürsünüz Bir tarifte tarih, bir baharatta göç, bir ekmekte inanç çıkar karşınıza. Gastronomi, aslında insanın kendini anlama biçimi olarak da ifade edilir. Tarihle masaya oturur, coğrafyayla konuşur, kültürle paylaşır. "Müzede Gastronomi Durağı" bana bir etkinlikten çok daha fazlasını anlatıyor: Geçmişle bugünün aynı sofrada buluştuğu bir hikâye. Ve bu hikâyenin anlatıcısı, yıllardır gastronomiyi kültürle, bilimle, sanatla harmanlayan akademisyen, araştırmacı ve şef Asuman Kerkez.

Türkiye'de ilk kez bu yıl, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Kültür Yolu Festivalleri kapsamında gerçekleştirilen "Müzede Gastronomi Durağı" projesi, aslında mutfağı kültürel mirasla yeniden buluşturuyor. Projenin küratörlüğünü ve yürütücülüğünü üstlenen Asuman Kerkez, Yaşayan Miras Genel Müdürü Selim Terzi'nin de desteğiyle Anadolu'nun kadim mutfak hafızasını müze salonlarına taşıdı. Bu yıl dört şehirde; Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Van Müzesi, Çanakkale Troya Müzesi ve İzmir Arkeoloji Müzesi'nde uygarlıklar sofraya oturdu. Projenin amacı açık ve etkileyici: "Geçmiş uygarlıklardan günümüze gastronomi köprüleri kurmak."

Her şehirde bir tema

Her şehirde önce bir uygarlık teması seçiliyor. Ardından, müzenin sessiz vitrinleri arasında kısa bir yürüyüş. Kazı başkanları, arkeologlar, akademisyenler ve Asuman Kerkez'in eşliğinde o dönemin mutfak kültürü anlatılıyor. Sonra sahneye dönem masası çıkıyor. Arkeolojik buluntularda izine rastlanan tahıllar, otlar, meyveler ve kaplar; birer sanatsal objeye dönüşüyor. Ardından söyleşi, mutfak atölyesi, tadım ve sohbet. Bu format, yalnızca bir etkinlik değil; Anadolu uygarlıklarına duyulan saygının sahneye taşınmış hâli.

Asuman Kerkez, mutfağı çocuk yaşta anneannesinin gözlüğünün ardından tanımış. Bugün ise binlerce öğrencinin, şef adayının, izleyicinin hafızasına gastronomi tarihini kazıyor. "Ne pişirirsen osun" diyor; çünkü bir yemeğin içinde tarih, duygu ve kültür birlikte var oluyor. Bu derinlik onu "Anadolu'dan Dünyaya Armağan Bulgur" kitabına taşımış; Gourmand Award'la taçlanmış bu çalışma. Aynı zamanda Adana Tarım Müzesi Buğday Bölümü'nün küratörü, 10 binden fazla öğrencinin hocası. Onun için her uygarlık bir aile bireyi gibi: "Midas'ın mezar buluntularına bakarken sanki masaya ballı keçi tabağını yerleştiriyorum" diyor. "Onlarla bir sofrada buluşup hâl hatır sorduğumu hissediyorum."

Geçmişle bugün arasında

Frigler, Urartular, Hititler, Troya… Hepsi, onun anlatımında akademik birer konu olmaktan çıkıyor. Friglerin müziğe kattığı yenilikleri, kamıştan ilk sesi çıkaran millet olarak tarihe geçişini, sofralarındaki ritüelleri öyle içten anlatıyor ki, dinleyen herkes o dönemin mutfağında yerini alıyor. Ama asıl sihir, o anlatının dilinde gizli. Kerkez, bilgiyi sıkmadan, esprili, hayatın içinden bir dille paylaşıyor. Bir 70 yaşındaki dede ile 10 yaşındaki torun aynı salonda oturuyor, birlikte gülümsüyor. Belki de yaptığı işin özü tam burada: Kuşakları, dönemleri ve uygarlıkları aynı masada buluşturmak.