Aşkolsun!

Huzur Sokağı'nın dindar, imanlı genci, bir gün mütevazı evinin penceresinden sokağa şöyle bir bakarken, karşı binadaki apartmanın camından siyah saçlı, yeşil gözlü bir kıza gözü takılır.

Bir anlık görüşün ismi aşktır, ama biçare genç, amansız bir nefis muhasebesiyle, bir yandan yaşadığı durumu adlandırmaya çalışırken, öte yandan günaha girmeden, yanlışlara düşmeden evliliğe giden yolu açmak çabasına düşer.

İşler öyle gelişmez tabii! Feyza, bu dindar gence kendini beğendirmek için yalana tevessül ederek, aslında kendinin de dindar olduğunu ama ailesinden ötürü inancı doğrultusunda yaşayamadığını duyurur, gence ümit verir. Lakin yalanı kısa süre içinde ortaya çıkınca, Bilâl'de büyük bir hayal kırıklığı olur ve sonuçta her ikisinin de kendi düşüncelerine uygun evlilikler yaptıkları ayrılmalara dönüşür.

İki ciltlik roman içinde sizli bizli belki iki kez konuşma vardır iki genç arasında. Ama bu güçlü aşkın tesiri romanın bütün sayfalarında okuyucuya geçer.

Aşk illetine tutulmuş olmak, günah deryasına düşmenin mazereti olmadığı gibi, her iki taraf da buna ne tenezzül, ne de tevessül edecek bir zafiyet göstermezler.

Yıllar sonra bir manifatura dükkânında bu kez tesettürlü bir Feyza'yı gören Bilâl'in, "Feyza Hanım" hitabına bile karşılık vermeden alelacele dükkândan kaçarcasına çıkan Feyza'nın gerekçesi, evli bir adama ümit verme korkusudur.

Hâlbuki Bilâl'in eşi vefat etmiş, kendisi eşinden ayrılmıştır. Bilmiyordur ve eski bir yarayı kanatmak, haramlara kapı açacak o ilgiden kaçınmayı tercih etmiştir. O bir kaç saniyelik tesadüf anında heyecanın, kalp çarpıntısının bedenini esir aldığı bir halette, duygularının esiri olmamayı seçmiştir.

Bu haliyle bile bir hidayet romanının aşk teması üzerine bina edilmesi, İslamî çevrelerce çok tenkit almış, lâkin gençlik sarhoşluğuyla aşka düşen birçok gence de sevdalıyken iffeti korumanın mümkün olabileceğini ders vermiştir.

Böyle bir mesaj kaygısı olmayan Çalıkuşu romanında ise Feride'nin saf ve masum aşkının takipçisi olarak Zeynilerde ve Anadolu şehirlerinde dolaşırız yıllar boyu.

Çapkın bir sevgiliden kaçış, ama yine de ona sadık kalışın öyküsüyle... Nice sevdalar vardır söylenmemiş sözlerle kavilleşilen, yüz yüze görüşme olmasa da bir mektubun ucu yakılarak ilân edilen, bir mendil düşürülerek gönlüm sana düştü denilen, türkülerle, manilerle dünyaya ilan edilen... Ama hepsi de masumdur, mazurdur, kabul edilir. Asıl olan bunlara fırsat verilmeden İslamî ölçülerde olandır tabii. Lâkin aşk, sevda bir vakıadır, yok saymakla yeryüzünden kalkacak değildir. Fakat aşkolsun, helal olsun, ne kadar masum, saygı duyulan bir mesafe ve titizlikle kendilerini koruyarak dedirtmesi lâzımdır en azından. Zaten amaç, helaline ulaşmaktır.

Böyle olan elbette saygıya layık. Onların çığlıkları da kâh bir romanda, bir filmde, bir türküde, şarkıda, bir köyde, kasabada, kulaktan kulağa anlatımlarla dillere destandır.